Nasıl oluyordu; elimize kalem aldığımızda kâğıda düşen hayallerimizin gözümüzün içine baka baka gülümsemesi? Nasıl oluyordu da biz, biz olmaktan çıkıp karşımızdakine yalan söylüyorduk?
Çok küçüktük bir zamanlar; hepimiz… Belki hüzün yabancıydı bize. Belki de mutluluğu tatlı şekerlerde buluyorduk. Ama elbet buluyorduk. Peki, şimdi ne oldu?
Ne diyordu Turgut Uyar; ” Durma, kendini hatırlat!”
Bizim onu hatırlamadığımız bir gece var mı sayın Uyar? Ya da unuttuğumuz bir dakika?
Sahi bir bardak çay aldığımızda aklımıza kendimiz neden gelmeyiz? Bulunduğumuz ortama bu kadar yabancı olmak, insanlara sesimizi duyurmak ya da kaçıp bu kirli, kasvetli havadan, bir köşeye çekilip neden orada öylece bizi öldürmelerini bekleriz?
Huzurumuz uzakta mıdır? Ellerimizi uzatınca tutamaz mıyız?
Ve ne diyordu içimiz; ”Durma mutlu aşkı hatırlat!”
Unuttuk mu ki biz onu?