Rab, terbiye eden, her şeyi bir ilk noktadan itibaren kademeli olarak terbiye ede ede son noktaya getiren anlamına gelir.

Hâlık ismi yaratma fiiline, Rezzak ismi rızk verme fiiline dayandığı gibi Rab ismi de terbiye etme fiiline dayanır.

Kur’anın ilk suresi olan Fatiha Suresinde, Allah’ın bütün alemlerin Rabbi - Rabbü’l-Alemîn - olduğu ders verilir.

Son surede ise Rabbü’n-Nas ismi yer alır ve insanların dikkati insan terbiyesine çekilir.

Diğer surelerde de farklı terbiye tecellilerinden sıkça bahsedilir.

Bu sebeple, Müslümanlar bu ismi çokça yad eder ve dualarına da çoğu kez bu isimle başlarlar.

Rab, sözlükte terbiye eden, tedricen (derece derece, kademeli olarak) kemale erdiren anlamına gelir.

Kâinatın yaratılışı bir ilk noktadan başlamış ve Kur'an-ı Kerimde altı gün şeklinde ifade edilen altı devrede son şeklini almıştır.

Bu İlâhî irade, bu dünyaya misafir olarak gönderilen varlıklarda da kendini göstermiş, onların da bedenleri yine bir anda değil kademeli olarak yaratılmıştır.

Bu misafirlerin en şereflisi olan insan, ana rahminde, ana hatlarıyla, altı devre denilebilecek bir kademeli terbiyeden geçmiştir.

Bu kademeler nutfe (iki ayrı cinsten hücrelerin birleştiği duru su), alaka ( koyu kan), mudğa (bir çiğnem et parçası), azm (kemik), lahm (et), halk-ı cedit (yeni yaratılış, son şekli alma) devreleridir.

Üzerinde oturduğumuz bu yer küresinde, havasıyla suyuyla, bakırıyla altınıyla, şekeriyle tuzuyla, ovasıyla, gölüyle ve nihayet bitkisi, hayvanı ve insanıyla her ne varsa, hepsi farklı birer Rab terbiyesinden geçmişlerdir.

Toprağı, bakterilerle kaynaşmış; denizlerde balıklar, kan nehirlerinde al ve akyuvarlar Rab isminin ayrı tecellilerini sergilemişlerdir.

Bugün hayvanların tür olarak milyona yaklaştığından söz ediliyor.

Uçan kuştan bal yapan arıya, ipek ören böcekten süt imal eden koyuna, toplum hayatı süren karıncadan, aslanlara, parslara kadar her bir hayvan türü, Allah’ın Rab ismini ayrı bir aynada göstermektedirler.

Canlılar âlemini organlar seviyesinde düşündüğümüzde,çok geniş ve akıllara durgunluk veren bir terbiye tablosuyla karşılaşır ve Rab isminin, bunların her birinde ayrı bir cilvesi olduğunu görürüz.

Görecek şekilde terbiye edilen göz, işitmeye müsait kulak, yürüyebilen ayaklar, tutan eller farklı terbiyelerin mahsulüdürler.

İç organlarımızda, kalbimizde, midemizde, akciğerimizde, böbreklerimizde ve daha nice İlâhî eserlerde bu terbiyeyi okumak mümkündür.

Semanın da, arzın da terbiyeleri hep insanlar için; Rabbini bilen bahtiyar kullar için.

Güneş o misafirleri şefkatle okşarken, yerküresi incitmeden döndürüyor, onlara beşiklik yapıyor.

İnsanlar içerisinde bazı seçkin fertler, ayrı ve hususî bir terbiyeye mazhar oluyorlar.

Resulûllah Efendimiz (asm.): ‘Yâ Rabbe'n-Nebiyyine vel ahyar.” “Ey, peygamberleri ve bütün hayırlı insanları terbiye eden.” nidasıyla, peygamber terbiyesinin ayrı bir terbiye mertebesi olduğunu bize haber veriyor.

Bu ismin tecellileri de peygamberler itibariyle yine farklılık arz etmekte.

“Benim ümmetimin âlimleri İsrail oğullarının peygamberleri gibidir.” hadis-i şerifine bu nazarla baktığımızda asırlarına yön veren o seçkin ve müstesna zevâtın her birinde, Rab isminin ayrı bir mertebede ve değişik bir güzellikte tecelli ettiğini görürüz.

Sonra melekler âlemine bakalım: Onlar da farklı terbiyelere tâbi tutulmuşlar. Rab isminin Hz. Cebrail’deki tecellisiyle Hz. Azrail’deki tecellisi bir değil. İşte semasıyla, yerküresiyle; bitkileri, hayvanları, insanlarıyla; melekleri, cinleri, ruhanileriyle hep İlâhî terbiyeden geçen bu kainata ibret ve hikmetle bakan bir insanın da nazarına ilk çarpan fiil terbiye fiilidir.

Bunun içindir ki bu ismi çokça yad eder.

Alaaddin Başar (Prof.Dr.)