Birinin adı gündüz, birinin adı gece...
İki kardeş tanırım. Senin de tanıdığın, herkesin tanıdığı... Ne de yaramaz şeydir onlar. Birbirlerini kovalayıp dururlar da, hiç mi yorulmazlar ne? Hâlâ bulamadınsa eğer, ipucu vereyim sana biraz. Biri güneşi takar boynuna, biri ayı ve yıldızları. Birinin rengi siyah, birinin rengi beyaz. İşte çözüldü bilmece: Birinin adı gündüz, birinin adı gece.
Sen hangisini seversin? Herkes gibi “gündüz” deme sakın, sonra geceyi üzersin. Neden sevilmez gece? Çoğumuz “Keşke gündüz bitmese!” deriz, bilmeden geceye haksızlık ederiz. Gecenin kıymetini pek azımız biliriz. Ya olmasaydı gece? İyi ki olur gece.
Dönsün diye evlerine babalar; dinlensin diye herkes; evlerinde çocuklar, bahçelerde ağaçlar mışıl mışıl uyusun diye... Anneler çocuklarına ninniler söyleyip masallar anlatsın diye... İyi ki olur gece.
Güneş batmaya başlar. Gündüz gider, gece gelir. Ne kadar patırtılıysa gündüz, gece de o kadar uysal ve sessizdir. Sesleri çınlar durur kulaklarımızda gündüzün. Kolay kolay alışamayız yokluğuna. Çünkü onu geceden daha çok severiz. Yeni gelen bu misafire önce surat ekşitiriz. Evlerde sokaklarda bir sürü ışıklar yakıp, onu da gündüze benzetiriz. Öylece bekler, belki de üzülür gece. Bazen de kızar bize, elektrikleri keser gizlice. Sarıp kollarıyla insanları, yatıp uyusunlar diye, bekler durur öylece...
Yavaş yavaş alışırız bu yeni dosta. Usul usul yataklarımıza çekilip kendimizi ona teslim ederiz. İşte o zaman sevinir, gülümser durur gece. Şefkatli kollarıyla, sarar bürür her şeyi. Gündüz gelene kadar, alır bağrına basar bizi. Çabucak biter sonra, güneşle gider hemen, kalmaz gecenin izi. İşte böyledir gece. Gece: Sihirli iki hece. Şöyle ferman etti, kitabında en yüce : “Geceyi size bir örtü kıldık biz.” Çöz haydi! Bir sır bu, bir efsun, bir giz... Yarattığı için geceyi, Allah’a şükrederiz. Hepimiz de biliriz: Yaşanmazdı gecesiz...