“Dünya ekonomisinde resesyona yol açan, büyüme hedeflerini küçülten ve gittikçe derinleşmesi beklenen krizin etkileri ülkemizde de hissedilmeye başlandı. 2008 yılı, tüm sektörlerin hedeflerini revize ettiği bir yıl oldu. Gıda sektörü diğer sektörlere kıyasla farklı dinamiklere sahip olsa da bu durum, sektörün krizlerden etkilenmeyeceği anlamına gelmiyor”.
2008 yılında büyümenin yavaşlayacağını öngören Yaşar Holding de odaklanma stratejisi doğrultusunda yeni sektörlere girmedi. Holding, krizlerin konuşulduğu bu dönemde, tüketiciye en kaliteli ürünü en iyi fiyatla temin etmeye öncelik veriyor.
Yaşar Holding’in, 2004 yılından bu yana Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Feyhan Kalpaklıoğlu, kamuoyunda oluşan kriz beklentileri ile ilgili olarak Gıdahattı.com’a yaptığı değerlendirmede bu dönemi, tarım ve hayvancılık konusundaki ev ödevlerimizi hızlandırmak için önemli bir fırsat olarak gördüğünü açıkladı. Sektörün “geçimlik” özelliğinden çıkıp, “ekonomik” bir sektör olarak algılanması ve politikaların bu kıstasa göre belirlenmesi için 2009’un fırsat yılı olduğunun altını çizen Kalpaklıoğlu; “Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan 2007-2013 Kırsal Kalkınma Programı’nın etkin uygulanması, tarım ve hayvancılık alanındaki potansiyelimizi harekete geçirecektir” diyor.
Öncelikle tüm dünyayı etkisi altına alan gıda krizinin ve ardından gelen ekonomik krizin, Türkiye’deki gıda ve içecek sektörüne nasıl yansıdığıyla ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?
2000 yılında 92,7 olan FAO Gıda Fiyat Endeksi, 2008 Nisan ayında 218.2 olmuştur. Dünyadaki yüksek gıda fiyatları düşük gelirli, gıda arzı tamamen ithalata bağlı olan ülkeler ve bu ülkelerin gelirinin %80’ini gıdaya harcayan yoksul insanları için ciddi bir risk anlamına gelmektedir. Fakat öte yandan da küçük çiftçilerin üretimleri artırmaları için bir fırsatı yaratmaktadır. Bunun için bir yandan yoksul insanların gıdaya ulaşımını sağlayacak enstrümanlar geliştirilmeli, bir yandan da küçük çiftçiye üretimi artırmaları için destek verilmelidir.
Global ekonomik krizle birlikte bütün ülke ekonomileri daralma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Nitekim IMF dünya reel büyümesini 2008 için %3,7 ve 2009 yılı için de %2,2 olarak revize etmiş durumda. Bu süreçte ülkemizde sanayi üretimi, kapasite kullanımı, tüketici beklentileri gibi veriler durgunluğu işaret etmektedir. Yapılan tespitler, global krizin Türkiye’yi kredi, portföy, dış ticaret ve tüketicilerin davranış kalıpları olmak üzere dört kanaldan etkileyeceği şeklindedir. Bu durumun tüm paralel etkileri, her sektörde olduğu gibi, gıda ve içecek sektöründe de kendini göstermeye başlamıştır.
Türkiye’nin tarım ve hayvancılık alanındaki potansiyeli ülkemiz için yeni bir krizden çıkış noktası olabilir mi? Yaşanan küresel gıda krizini göz önüne alırsak ülkemizin önündeki fırsatlar ve riskler nelerdir?
Türkiye’nin tarım ve hayvancılık alanında büyük potansiyele sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak 2007’de tarım sektörünün – 6,9 oranında küçüldüğü, 2008 yılında ise, 1. çeyrekte 2,7 büyüyen tarım sektörünün ikinci çeyrekte -3,1 oranında yine küçüldüğünü görüyoruz. Tarım ve hayvancılık sektörünün gıda ve içecek sektörüyle entegrasyonu da özlenen seviyede değildir. Bu entegrasyon sağlandığında hem tarım hayvancılık sektörü bir atılım yapabilecek, hem de toplam sanayi içinde 10.6 oranında payı olan gıda ve içecek sektörü daha büyük adımlar atabilecektir.
Yaşanan küresel gıda ve ekonomik krizde, fiyatların büyük değişkenlik göstermesi, öngörülebilirliği azaltmaktadır. İş dünyası için en önemli kriterlerden biri olan “öngörülebilirlik” ortadan kalktığında ise, sağlıklı karar alma süreçleri zarar görmektedir. En büyük riski burada görüyorum. Öte yandan, tarım ve hayvancılık konusundaki ev ödevlerimizi hızlandırmak için bu dönemi bir fırsat olarak da algılıyorum. Sektörün “geçimlik” özelliğinden çıkıp, “ekonomik” bir sektör olarak algılanması, politikaların bu kıstasa göre belirlenmesi için, bu dönem büyük fırsattır.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan 2007-2013 Kırsal Kalkınma Programı’nın etkin uygulanması tarım ve hayvancılık alanındaki potansiyeli harekete geçirecektir.
Türkiye’de gıda ve içecek tüketiminde, 2008 yılı içerisinde nasıl bir değişim oldu? Tüketimin azalması veya artması gibi bir durum söz konusu mu?
Türkiye özellikle işlenmiş gıda ürünleri için çok dinamik bir pazardır. Artan nüfus, yükselen kişi başı gelir, gelişen turizm sektörü, kentleşme ve çalışan kadın sayısındaki artış, işlenmiş gıda ürününe olan talebi artıran unsurlardır.
Global krizin ekonomiye ve sektöre etkileri olacaktır. Bu durumun tüketicilere yansıması ise, tüketicilerin yeni satın alma modelleri geliştirmesi şeklinde kendini göstermekte. Daha fazla fiyat – kalite odaklı tüketicilerle karşı karşıya olacağız. Ancak özellikle “gıda güvenliği”nin özel bir öneme sahip olduğu ülkemizde, kalite bilincinin arttığını gözlemliyoruz.
2009 yılında yatırım ve yeni ürünler konusunda çalışmalarınız var mı? Özellikle gıda ve içecek sektöründe krizin daha az etkiyle atlatılması için grubunuzun yaptığı herhangi bir çalışma var mı? Sizce reel sektör ne gibi önlemler almalı, özellikle gıda sektöründeki KOBİ’ler için tavsiyeleriniz var mı?
2008 yılında büyümenin yavaşlayacağı öngörülerek ve odaklanma stratejimiz doğrultusunda yeni sektörlere giriş öngörülmemiştir. Yaşar Topluluğu olarak önceliğimiz tüketicimize kaliteli ürünü en iyi fiyatla temin etmektir.
Operasyonel verimliliği arttırmak bize kaynak yaratacaktır. Unutulmamalıdır ki; global ekonomik kriz geleceğin ekonomik ve politik yapısını önemli bir biçimde değiştireceği gibi, iş hayatında da önemli değişikliklere neden olacaktır. Kriz sonrası şekillenecek yeni ortamda, inovasyon, bilim ve teknoloji aracılığı ile yeni dalga bir büyüme sağlamanın yolları daha fazla araştırılacaktır. Deloitte tarafından hazırlanan “ Küresel Risk Sermayesi Araştırması” da gösteriyor ki; teknolojik inovasyon günümüzde krizden kurtulmak için çıkar yol olarak görülmektedir. Bu bağlamda gıda ve içecek sektöründe de yeni ürün gelişiminden vazgeçmek mümkün değildir.
Global ekonomik kriz ortamında, özellikle KOBİ ölçeğinde faaliyet gösteren şirketlerin alacak yapılarını daha sağlıklı hale getirmeleri, yatırım kararlarını çok titizlikle vermeleri gerekmektedir.
2009 Yılında krizin etkilerini azaltmak, üretimi, istihdamı korumak için, Hükümetten neler bekliyorsunuz? Somut olarak hangi adımlar atılırsa, gıda sektörü bu krizi az hasarla atlatır?
Tüm dünya global durgunluğu aşabilmek için, ekonomi politikalarını, finansal regülasyonları yeniden tasarlamakta, kısacası globalleşme sorgulanmakta ve yeni tanımlar ortaya çıkmaktadır. Bölgesellik önem kazanmaktadır.
Hükümetin reel sektöre yönelik önceliği, ekonomik daralmanın önüne geçmek olmalıdır.Toplumsal barış istihdam politikaları ile yakından ilgilidir. İş yaratmak sorumluluğunu hep birlikte taşıyoruz. Diğer taraftan büyümenin olmadığı bir ortamda yeni iş kurmanın mümkün olamayacağını da biliyoruz. 2.3 milyon işsiz sayısının artmaması/azalması için işgücü uyum programlarının hızlı bir şekilde gündeme konması, özel sektör ihtiyacına paralel işgücü yetiştirilmesi sağlanmalı, girişimcilik teşvik edilmelidir.