Forum Düzeni
Üye Günlüğü
Üyelerimizin kişisel sayfaları olarak da kullanabilecekleri, günlük tutabilecekleri ve hoşuna giden resim, yazı, video paylaşımlarında bulunabilecekleri bölüm.
Kullanıcı Etiket Listesi

Like Tree97Beğeni(ler)

Seçenekler
Seçenekler
Stil
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 47
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute

Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı

06 Temmuz 2019
İsraillilerin Casusların Tanrısı Olarak Adlandırdıkları Aşmış Mossad Ajanı: Eli Cohen
1965'te asılarak idam edilen Mossad ajanı Eli Cohen'in hikayesini Sözlük yazarı ''okyunus'' anlatıyor.

18 mayis 1965 tarihinde suriye'de asilarak idam edilen, casusluk dunyasinin (kim philby'i bile solda birakacak derecede) en sira disi karakteri olan, mossad ajani. hayat hikayesi; michael bar zohar'in cok ses getiren mossad adli kitabinin 'our man in damascus' bolumunde detayli bir bicimde anlatilir.

misir'da, eziyet goren yahudi aileleri el altindan ulkeden kacirmak gibi giristigi casusluk faaliyetleri sonucunda arkadaslariyla yakalanip hapse atilan, sonra sans eseri serbest birakilan ve bunun uzerine hayatini kurtarmak icin israil'e goc etmek zorunda kalan, iyi bir aileden gelen, fransiz koleji ve universite mezunu, bes dil bilen, misirli bir yahudidir kendisi. misir'da geride kalan 'israilli casuslar' olarak lanse edilen arkadaslari idam edilmistir keza. israil'e tasindiktan sonra eli cohen evlenmis, bir yuva kurmus ancak adapte olmakta sorunlar yasamistir cunku evini gecindirecek is bulamamaktadir. kendisine casusluk faaliyetlerine devam etmesi icin defalarca teklifte bulunan aman'in arzusuna en sonunda para kazanmak ugruna boyun egmistir. anlatilan hikayesi budur.


zaten o saatten sonra hayat hikayesi dudak ucuklatan, filmlerde bile esi benzeri gorulmeyen bir viraja girer. aman, derhal cohen'i teknik ve psikolojik alanlarda detayli bir bicimde egitir. iyi bir casus olabilmesi icin uzun donem avrupa'daki tum kentlere gonderip pesine adam takar, verilen gorevleri nasil icra ettigi konusunda hakkinda rapor tutulur. cohen, tum bu 'staj' gorevlerini tamamlarken de esine basit bir pazarlamaci oldugu yalanini soyler. testleri basariyla gecen cohen icin yeni bir kimlik, yeni bir hayat hikayesi, yeni bir aile yaratilir hemen. artik kendisi musevilerden nefret eden, beyrut dogumlu, kemal amin tabet isimli suriyeli bir araptir. zengin bir is adami olarak once arjantin sosyetesine girer ve bir sekilde yolu ulke idaresinde soz sahibi olan arap cemiyetlerle kesisir. kurdugu yakin iliskiler ve sactigi paralar sayesinde karsiliginda saglam referans mektuplari alir. gerisi artik suriye'ye yerlesmektir.

suriye'ye gelir gelmez, zengin bir muhitten malikane kiralar. referans mektuplari, sevimli kisiligi ve her gece boy gosterdigi cemiyet yemekleri sonunda meyvesini verir ve devlet kadrosundan kisiler ile yakin temaslar kurmaya baslar. devami corap sokugu gibi gelir. savunma bakani general mahmud jaber basta olmak uzere pek cok general, albay ve baas partisi'nin ust duzey liderleri, is adamlari, kodamanlar, sosyetik simalar bu paraya para demeyen arap is adaminin en yakin dostudur artik. yeri gelir ulkenin tepesindeki kisi olan general hafiz'in karisina kurkler, ac gozlu parti mensuplarina pahali arabalar, saatler, uckuruna duskun parti mensuplarina da hayat kadinlari ayarlar. tum kurdugu bu ag uzerinden edindigi bilgileri de her sabah sekizde malikanesinden israil'e verici yayiniyla mesaj olarak gonderir.


suriye'nin urdun nehrinin kollarini degistirip israil'i corak bir ulkeye donusturme projesini baltalayan kisidir kendisi. cunku projeyi yoneten, devletin adami muteahhit en yakin dostudur cohen'in. suriye ordusu'nun israil'e karsi ikinci cephe acma planlarini suya dusuren de kendisidir. cunku ordudaki dostlari bizzat eli cohen'i alip israil sinirindaki suriye mevzilerine goturup tahkimat ve siginaklari hatta gizli silah projelerini gormesine izin vermislerdir.

zaman icinde suriye mukhabarati ters giden bir durumun farkina varir, en nihayetinde. israil suriye'yi ne zaman bombalasa, koordinatlari milim sasmadan tam hedefleri tutturmaktadir. ustelik suriye hukumetinin geceden aldigi her karar, adeta dalga gecermis gibi sabahtan israil radyolarindan duyurulmaktadir. zaten eli cohen'in basini da israil'in bu asiri ozguvenden kaynaklanan, alayci kibiri yakar.


Suriye'nin en tepesinde, edindigi istihbarati birkac saat icerisinde israil'e telsizle ulastiran bir casus vardir. ama tum cabalara ragmen verici bulunamaz. 1965 yilinda sovyetlerden gemi ile, suriye ordusu'nun cag disi cihazlarinin yerini alacak bir konteyner gelir. yeni cihazlar konulur ve denetim icin butun ordu iletisimi 24 saatligine durdurulur. derin sessizlik ortasinda ciliz bir sinyal fark edilir, casus yayindadir. hemen adresin pesine dusulur ve eli cohen'in malikanesinden geldigi saptanir. kimse inanmak istemez, yanlislik oldugunu dusunur, konu hemen kapanir. ancak bir sonraki denetimde vericinin kaynagi yine ayni malikane cikinca 'cohen'in ruyasi' sona erer.

derhal derdest edilir, yakalanir, hapse atilir. insanlik disi iskenceler gorurken ulkenin en tepesindeki isimlerin yasadigi sok ve dehset tarifsizdir. zaten yakalandigi an eli cohen'in idam cezasi kesinlesmistir. konustugu takdirde, kirli iliskilerinin nihai kaynagi devletin en tepesindeki kisidir. ve devletin en tepesindeki kisi, bilerek ya da bilmeyerek ulkenin guvenliginden sorumlu en onemli sirlari ifsa ederek vatana ihanet etmistir.


zaten eli cohen'in mahkemesi bir tiyatrodur. savci yoktur, savunma avukati yoktur. mahkeme heyetinin baskani hem savci, hem sorguc hem de hakimdir. tek cumle soyler cohen'e: savunmani yurutecek birine ihtiyacin yok! satilmis basin senin tarafinda ve devrimin butun dusmanlari seni savunuyor!

tel aviv derhal devreye girer. elinde esir olan binlerce arap tutuklunun serbest kalmasi karsiliginda, eli cohen'in israil'e talebini 'rica' eder. yetmez, dunyanin dort bir yanindan af talepleri yagar. papa vi paul, bertrand russell, antoine pinay, belcika kralicesi elizabeth, ingiliz parlementosu'nun uyeleri, insan haklari dernegi, uluslararasi kizil hac imza kampanyalari yurutur. ama nafile. eli cohen 18 mayis'ta, gecenin bir yarisi canli yayinda idam edilir. naasi gunlerce meydanda asili bir bicimde sergilenir.


soz konusu general hafiz olunca, gerisi teferruattir. sanirim baas partisi; isledikleri onca suc, aldiklari onca rusvet ortaya sacilinca kendisine her sartta, her daim destek verecek bir %50'ye sahip olmadigindan oturu eli cohen'i sonsuza dek susturur. ve suriye hala bugun bile, eli cohen'in kemiklerini israil'in israrli taleplerine ragmen teslim etmez.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 47
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019
Vatikan'la Ortaklaşa Günah Affı Dahi Satan Gelmiş Geçmiş En Zengin İnsan: Jakob Fugger
1459-1535 yılları arasında yaşayan, bankacılık ve tüccarlıkla uğraşan ünlü Alman Jakob Fugger, dünyanın gelmiş geçmiş en zengin insanı olarak kabul ediliyor.


jakob fugger, amerikan wall street journal gazetesinin eski editörlerinden gazeteci greg steinmetz'e göre insanlık tarihinin gelmiş geçmiş en zengin adamı. güncel ekonomiye uyarlandığı vakit, serveti 400 milyar dolara tekabül ediyormuş. diğer bir deyişle bill gates, warren buffet, carlos slim ve mark zuckerberg'inkilerin toplamından daha fazla.

greg steinmetz hayatını bu adamı araştırmakla geçirmiş. zira bu en zengin olduğu iddia edilen adam hakkında tarihi kaynaklar kısıtlıymış. bunun sebepleri kendisinin bir alman olması ve bu nedenle ingiliz metinlerde yer almaması, renkli bir karakter olmaması, namını yaşatacak katedraller yaptırmaması ve siyasete bulaşmamasıymış. ayrıca rönesans döneminde hiç bir sanatçıya destek vermemiş.

steinmetz "bankacılar perde arkasında çalışmaya alışkındır" diyor.


peki nedir bu adamı önemli yapan?
steinmetz'e göre gelmiş geçmiş en güçlü bankacıymış ve tarihte hiçbir bankacı onun kadar güce ve nüfuza sahip olmamış.

steinmetz, "fugger ispanya kralı 1. carlos'un 5. şarlken olarak roma germen imparatoru seçilmesi için rüşvet dağıttı. 5. şarklen yeni dünya'yı sömürgeleştirdi. tahta o geçmeseydi, tarih aynı olmazdı" diyor.


icraatlarından bahsetmek gerekirse
- verdiği krediler karşılığında maden çıkarma hakları elde etti ve bakır ile gümüş ticaretini tamamen eline geçirdi.

-baharat ticaretine de girişti. bir nevi kapitalizmin kurucusu oldu.

-bilginin önemini keşfetmiş ve bilgiye rakiplerinden önce erişmek istemiş. bu yüzden farklı şehirlerdeki siyasi ve ticari faaliyetler hakkında bilgi getiren ulaklara para ödemiş. böylece fugger bülteni kurulmuş. -bazı kaynaklarda bu durum dünyanın en eski gazetesi olarak kabul görüyormuş.

-orta çağ döneminde katolik kilisesi faizi tefecilik olarak gördüğü için izin vermiyormuş. ancak fugger aynı zamanda müşterisi olan papa 10. leo'yu bağlamış (nasıl bağladığı meçhul) ve bankasına para yatıran müşterilere % 5 faiz ödemeye başlamış. tabi ki aylık değil, yıllık. (papa nasıl müşterisi oluyor diye merak edenler olacaktır. sanırım parasını muhafaza etme karşılığında fugger belli bir ücret alıyor.)

-macellan'ın dünyanın etrafında dolaştığı yolculuğun masraflarının önemli kısmını bu zat karşılamış.

-kristof kolomb'un hindistan'a niyet edip, amerika'yı keşfetmesine ve hazin son ile karşılaşmasına sebep olan seyahatin masraflarında da fon sağlamış.

belki de en enteresan işi
vatikan'la ortaklaşa günahların affını satıyorlarmış. bunu st. pietro katedrali'nin inşa masraflarını karşılamanın bir yolu olarak papa leo'ya önermiş. (martin luther bu uygulamaya karşı çıkarak reformun fitilini ateşlemiştir.)

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 47
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019
Makat ameliyatını izlemek için soyluların birbirini ezdiği Kral: XIV. Louis

Fransa Kralı XIV. Louis kibrin adeta vücut bulmuş haliydi. Yazıyı okuyun, ne demek istediğimi anlayacaksınız.


Tarih şimdiye kadar pek çok kibirli lider gördü. Ancak hiçbiri Fransa’da 72 sene hükümdarlık yapan (Bu Avrupa için bir rekordur) XIV. Louis’i geçemedi. Bu adam öylesine büyük bir egoya sahipti ki devleti, kendisinde somutlaşmış olarak görüyordu. Ancak o nasıl bir devletse kısa boyundan dolayı 21 cm topuklu ayakkabı giymek zorunda kalıyordu.

Kral, hükümdarlık süresi boyunca siyasetin ve toplumun her bir köşesine müdahale etti. Din işlerinden ağaç bakımına kadar her konuda fikir sahibiydi. Her şeyi en iyi o biliyordu. Bu sebeple de toplumsal muhalefete hiç gerek yoktu. Ona göre halkın kendisi gibi bir hükümdara ne yapacağını söylemesi devletin başına gelebilecek en büyük felaketti.

Bir teşhir malzemesi olarak Kral

Kral ayrıca kendisini bir teşhir malzemesi haline getirmişti. Şöyle ki şanslı bir azınlık, dünyanın en büyük “mucizelerinden” biri olan XIV. Louis’i sabahtan akşama kadar izleme olanağı bulabiliyordu. Ayrıca kendisinde Tanrı kompeksi de vardı. Kral, Pazar günleri kiliselerde kürsüden haça doğru eğilerek ibadet ederdi. Halk ise kürsünün aşağısında, Kral’a doğru eğilirdi. Yani şu rahatça söylenebilir ki Kral, Tanrı’ya tapınırken halk da Kral’a tapınmak durumunda kalıyordu.

Tahmin edebilirsiniz ki Kral’ın bu tutumu soylular arasında “dalkavuklar” sınıfının doğmasına yol açtı. Kral’ı övmek ve onu bulutların üzerine çıkarmak Fransız aristokratları için başlı başına bir hedef, hatta bir kariyer hedefi haline geldi. Bu dalkavuklar ordusu, o zaman ortaya epey absürt bir tablo çıkarmıştı.

Yalama ve yağlama sanatı

Peki neydi bu soyluların çıkabildiği en son mertebe? Örneğin Kral’ın gömleğini tutmak, bir mumla gideceği yolu aydınlatmak ya da bir av gezisinde onun yanında yer alabilmek çok büyük onurlardı. Bu durum o kadar tuhaf bir hal almıştı ki XIV Louis bu işten hazineye para sağlayabileceğini keşfetti. Anlamsız birçok unvan yaratan Kral, bunu yarım akıllı soylulara pazarlamaya başladı ve bu işten çok para kazandı.

Devlette aklı başında insanlar da vardı elbette. Örneğin Maliye Bakanı Demarets Kral’dan daha çok anlamsız unvan yaratılması emrini alınca “Bunları kim alır?” diye sormuştu. Aldığı yanıt ise şuydu: “Kral bir unvan yarattığında, Tanrı onu alacak bir salağı hemen yaratır” Evet, gerçekten de Kral her uyduruk bir unvan yarattığında birçok aristokrat isimlerinden önce bu unvanın okunması için birbirlerini yemeye başlıyordu.

Bir makat ve yüzlerce kıl


Kral saati sorunca “Majesteleri saat kaç olsun istiyorsa” diyen ve karakter namına pek bir numaraları olmayan bu “soylular” bana göre zirve noktasına Kral’ın makatından ameliyat olacağı kesinleşince eriştiler. Zira Kral’ın makatındaki irinin temizlenmesi için yapılacak ameliyata girmek, onlar için çok büyük bir olay olmuştu. Hatta bazıları hiçbir problemleri olmadığı halde Kral’ın olduğu ameliyatın aynısından olmak için doktorlara yalvarmıştı.

Peki sonra ne oldu? Büyük Kral XIV. Louis de tıpkı ondan öncekilere olduğu gibi hayatını kaybetti. Bir zamanlar halkın tapınmasını istediği vücuduna solucanlar ve çiyanlar doldu. Geride kalan soylular ise 74 sene sonra, Fransız Devrimi’nde giyotini boyladı. Her doğan güneş gibi “Güneş Kral" da birgün battı.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 47
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019
Hırs ve şehvet dolu bir kadın: Rus Çariçe Katerina

Tarihin gördüğü en ilginç figürlerden biri olan Katerina’nın hareketli hayatı eminim ki sizi epey şaşırtacak.


Tarihte şüphesiz pek çok büyük kadın hükümdar var Ancak pek azı Çariçe Katerina kadar başarılı oldu ve adını tarihe altın harflerle yazdırabildi. II. Katerina her şeyiyle farklı bir liderdi. Onun hükümdarlığı sırasında Rusya, bugünkü Fransız topraklarına eşit derecedeki bölgeyi ilhak etti. Ayrıca şahsına münhasır karakteri onu diğer kadın liderlerden ayrı bir kategoriye koydu.

Mesla II. Katerina İngiltere kraliçeleri gibi bekareti ile övünme amacında olmadı. Onun yerine Çariçe olmanın ona verdiği tüm özgürlükleri sonuna kadar kullandı ve kitap sayfası çevirir gibi sevgili değiştirdi. Rusya’nın en önemli hükümdarlarından biri olmasına rağmen aslında Alman kökenliydi. Hatta Rusya’ya gelene kadar Ortodoks bile değildi!

Kılıçtan da anlıyordu estetikten de
Çariçe daha önce de söylediğim gibi Rusya’nın topraklarını başarılı bir biçimde genişletti. 34 senelik hükümdarlığı boyunca tam 518.000 km²'lik alanı, Rus toprağı yapmayı başardı. Osmanlı ile de birçok kez karşı karşıya geldi. Kendisi Kırım'ı Osmanlı’dan koparmayı başaran hükümdar oldu. Bunun Osmanlı üzerindeki sembolik etkisi epey büyüktü. Zira ilk defa Müslüman bir tebaa Hristiyan bir ülkeye veriliyordu.

Bunun yanında Çariçe Lehistan’ı (Lehistan bölgesi ancak I. Dünya Savaşından sonra Polonya adıyla tekrar bağımsız olabildi), Ukrayna’yı ve Beyaz Rusya’yı topraklarına kattı. Ayrıca düşünce dünyası da epey zengindi. Zira kendisi Voltaire’e adeta tapardı. Aydınlanma düşüncesinin sıkı bir takipçisi olan Katerina, zamanın ünlü düşünürleriyle sık sık mektuplaştı.


Böylesi bir hükümdarın sanata ilgisi olmaması da düşünülemezdi elbette. Nitekim kendisinin sanat aşkı da epey yoğundu. 1764 yılında Avrupa’dan 250 adet sanat eserini satın aldı ve onları St. Petersburg’da Hermitage Müzesi'nde sergiletti. Bugün bu müzenin dünyanın en büyük ve tarihi müzesi olması onun sayesindedir.

Femme Fatale
Özel hayatı ise onu olduğundan çok daha ilginç bir kişi yapıyordu. Şöyle ki Çariçe, Kocası III. Petro’dan kurtulduktan sonra büyük bir şehvetle sevgili tüketmeye başladı. Hatta bir mektubunda “Benim kara talihim, kalbimin bir saat bile aşksız kalamaması" bile diyecekti. Kendisi daha çok esprili ve zeki erkeklerden hoşlanıyordu. Ancak sadece bu ikisi yetmezdi. Çariçe’nin yatağına girmek için ayrıca bir de soylu olmak gerekiyordu.

Kendisinin gözdesi ise generallerinden biri olan Grigory Potemkin’di. Potemkin, iri yarı, cüretkâr ve provokatifti. Kıvrak zekasını keskin diliyle birleştirmiş ve Katerina’yı kendisine hayran bırakmıştı. Ancak Çariçe önünde sonunda ondan da sıkıldı. Potemkin bunun farkına vardı ve artık Katerina’nın sevgilisi olarak değil, ona uygun soylu erkekler arayan bir ara bulucu olarak hizmet etmeye başladı.


Grigory Potemkin

İşin ilginç yanı Rus soylular için Katerina’nın sevgilisi olmak başlı başına bir kariyer hedefi oldu. Örneğin Çariçe’nin sevgililerinden Zavadovski bu ilişki sonucunda 50,000 ruble ikramiye, 5000 ruble aylık maaş ve Ukrayna’da 4000 serf almıştı. Hatta Katerina eski sevgilisi Kont Stanislas’a Polonya tacını verecek kadar ileri gitmişti!

Büyük Katerina mı “taçlı fahişe” mi?
Bu anlattıklarım elbette biz normal insanlara bayağı bir tuhaf ve abartı gelecektir. O dönemde bir kadının cinselliğini bu kadar açık bir şekilde yaşaması pek görülmüş bir şey değildi (Hala da öyledir). Ancak geniş bir pencereden bakarsak, Katerina sıradan bir erkek monark gibi davrandı. Onun yaptıklarının aynısını birçok erkek Kral veya Sultan yapmış, ancak hiçbirine “Atla ilişkiye girerken öldü” gibi çirkin iftiralar atılmamıştı.

Son olarak Katerina’nın karakterini en iyi şekilde anlatan bir anekdotla yazımı bitirmek istiyorum. Çariçe’nin en yakın arkadaşların biri olan büyük Voltaire, Büyük Katerina’yı tutarsız ilişkileri sebebiyle nazik bir şekilde uyarır. Katerina bu eleştiriyi reddeder ve kendisinin kesinlikle sadık olduğunu söyler. Voltaire bu cevaba şaşırır ve “Kime?” diye sorar. Katerina ise şöyle karşılık verir: “Güzelliğe elbette, beni güzellik cezbeder”

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 47
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019
İsyancı yeniçerilerle beraber kendini de havaya uçuran Alemdar Mustafa Paşa


Tarihimizin gördüğü en ilginç karakterlerinden biri olan Alemdar Mustafa Paşa’nın ilginç hayat hikayesi

Osmanlı tarihi gerçekten inanılmaz olaylarla ve kişiliklerle doludur. Bunların en gariplerinden biri de şüphesiz Alemdar Mustafa Paşa’nın ölümü ve akabinde onun ölümüne yol açan yeniçerilerin başına gelenlerdir. İddia ediyorum bu olay, siyasetin ne tür sürprizlere gebe olduğunu gösteren en önemli örneklerinden biridir. Yazının sonuna kadar sabredip okuyun. Ne demek istediğimiz anlayacaksınız.

Hotin’den İstanbul’a

Alemdar Mustafa Paşa bugün Ukrayna sınırları içinde bulunan Hotin Şehrinde, 1755 yılında dünyaya gelmiştir. Mustafa Paşa, III. Selim’in öldürülmesinden sonra kargaşa içinde olan İstanbul’a kendisine bağlı orduyla gelmiş ve düzeni sağlamıştır. Daha sonra Osmanlı Devleti’nde büyük reformlar yapacak II.. Mahmud’un tahta oturmasını sağlayarak imparatorluk tarihinde önemli bir rol oynamıştır.


II. Mahmud tahta oturduktan sonra Alemdar Mustafa Paşa sadrazam olmuştu. O dönemde Osmanlı devletinde iç karışıklar baş göstermekteydi. Anadolu ve Rumeli yakasındaki ayanlar merkezi otoriteyi yok sayıyor ve adeta bir derebeyi gibi davranıyordu. Alemdar Mustafa Paşa ilk olarak bu sorunu çözmeyi kendine görev bildi. Ancak çözümü kanda aramayacaktı.

Kılıç değil kalem!

Paşa kendinden önce gelen sadrazamların genelde gittiği yol olan güç kullanmak yerine diplomatik hamleleri tercih etti. Merkezi otoriteyi tanımayan ayanları İstanbul’a davet etti ve Osmanlı tarihinde ilk defa örneği görülen bir metin olan Sened-i İttifak’ı kaleme aldı ve padişaha tasdik etti. Bu belge merkezi otoriteyi zayıflattığından II. Mahmut’un pek hoşuna gitmemişti. Ancak bu ayanların II. Mahmut’un otoritesine saygılı olmayı taahhüt ettikleri gerçeğini değiştirmiyordu.


En reformcu padişahlardan II. Mahmut yeniçeri ocağını kaldırmıştı

Alemdar Mustafa Paşa bundan sonra imparatorluğun düzenli bir orduya ihtiyacı olduğunu hissederek bu sorunu çözmeye çalıştı. Çözümü ise III. Selim döneminde dağıtılmış olan Nizam-ı Cedit ordusunun etrafa dağılmış subaylarını toplamada buldu. Fakat yeniçerilerin tepkisinden çekindiğinden dolayı yeni ordu, yeniçerilerin bir bölüğü olan Sekban bölüğünün içinde Sekban-ı Cedit ismiyle kuruldu.

Gerek idareyi tek başına ele alması gerekse Sened-i İttifak’ı padişaha kabul ettirmiş olması Alemdar Mustafa Paşa’nın düşmanlarını günden güne arttırıyordu. II.. Mahmud, Mustafa Paşa’nın otoriter tavrından ve tahtının vesayet altında olmasından dolayı son derece rahatsızlık duyuyordu. Yeniçeriler ise yeni kurulan Sekban-ı Cedit ordusundan dolayı çoktan paşaya diş bilemeye başlamışlardı. Ülke son sürat yeni bir isyana doğru sürükleniyordu.

Kazan kaynamaya başlıyor

Bunların üzerine Alemdar Mustafa Paşa lüks içinde yaşaması ve adının rüşvet skandallarına karışması sebepleriyle halkın desteğini de kaybetti. Ayrıca fiili hizmet şartının ulema sınıfı içinde zorunlu sayılacağı dedikodusuyla birlikte din adamlarının desteği de kayboldu. Giderek gerilen başkent sonunda bir yeniçeri isyanına daha sahne oldu. Olacaklar ise dünya siyasi tarihinde ayrı bir başlık hak edecek kadar tuhaftır.

İsyancılar Alemdar’ın konağını bastı. Sonunda kurtuluş çaresi kalmayan Alemdar Mustafa Paşa tarihte çok az kişinin yapmaya yüreği yettiği bir şeyi yaptı. Konağının cephaneliğini gitti ve bir meşaleyle havaya uçurarak kendisiyle birlikte 500 civarında yeniçeriyi de götürerek intihar etti. II. Mahmut böylelikle iktidarını daha da sağlamlaştırmış olacaktı. Ancak kaderin garip cilvesi olarak kendisine bu iyiliği yapan yeniçerileri tamamen imha edecekti.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 47
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019
Hırsın vücut bulmuş hali Merzifonlu Kara Mustafa Paşa neden boğduruldu?

Osmanlının yaşadığı en büyük felaketlerden olan bu olaya yakından bakalım.


Tarihimizdeki en büyük felaketlerden biri kuşkusuz II. Viyana kuşatmasının bozguna uğramasıdır. Hatta bu felaket sadece bizim için değil, bütün bir İslam coğrafyası için bir felaket sayılabilir. Zira o tarihten yüzyıllar önce Kuzey Afrika’dan İspanya’ya hücum eden Emevi ordularından sonra, Avrupa’nın kalbine hançeri saplamaya en çok yaklaşan ülke Osmanlı olmuştur. Ancak bu Kızılelma II. Viyana Kuşatması ile düşmüştür. Şunu çok net bir şekilde söyleyebilir: Eğer bu kuşatma başarıyla sonuçlansaydı Avrupa şu anda çok daha farklı bir yer olacaktı ve ordunun başındaki komutan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarih kitaplarımızda sadece bu savaştaki rolüyle hatırlanmayacaktı.


Dipten tepeye bir başarı hikayesi

II. Viyana kuşatması demek Merzifonlu Kara Mustafa demek arkadaşlar. Bu sebeple bu konuyu kuşatma merkezli değil bu paşayı merkeze alarak yazacağım. Bu adamla ilgili bilmeniz gereken ilk şey kendisinin dipten gelen bir insan olduğudur. Adından da anlayabileceğiniz gibi memleketi Amasya’nın Merzifon yöresidir. Babası yörenin tanınmış sıpahilerinden biri olan Oruç Bey’dir. Ancak kendisi IV. Murad’ın Revan seferi sırasında şehit olmuştur. Bunun üzerine zamanın sadrazamı Köprülü Mehmet Paşa, Merzifonlu Kara Mustafa’yı himayesine alıp oğullarından ayırmamıştır. Hatta daha sonra kızıyla evlendirmiştir.

Şahsen bu paşanın karakterini Enver Paşa’ya inanılmaz benzetiyorum. Çünkü ikisi de dipten gelip tepeye çıkmışlardır. Ve en önemlisi belki de bu sebepten ötürü içlerinde bitmek tükenmek bilmeyen bir kendini kanıtlama isteği vardır. Bu da bu insanları inanılmaz hırslı ve gözü kara yapmıştır. Ne düşünürsünüz bilmem, ancak bu iki devlet adamının da felaketlerle anılması (Sarıkamış felaketi ve II. Viyana kuşatması) bir tesadüf mü sizce?

Büyük hırslar büyük ihtirasları doğurur

Belki inanmayacaksınız ama Kara Mustafa Paşa sefere çıkarken aslında hiç kimsenin kafasında Viyana yoktu. Padişah IV. Mehmet, onu Viyana’yı almak için değil, Yanık ve Komaron kalelerini zapt etmek için göndermişti. Ancak sadrazam özellikle Reisülküttap Mustafa Efendi’nin de telkinleriyle bu kararını değiştirdi.

Yolda kurulan savaş meclisinde toplanan kurmaylarına bu kararını açıkladığında toplantıda müthiş bir sessizliğin olduğu söylenir. Ancak sadrazamın kininden ve öfkesinden korkan kurmayla bu plana karşı çıkmaktan korkar. Aralarında sadece belki de en yüreklileri olan Kırım Hanı Murad Giray Han bu plana muhalefet eder, ancak sadrazamın kararı değişmez.

Peki Reisülküttabın telkinlerini saymazsak sadrazamın bu karar değişikliğinin sebepleri nelerdi? Daha önce de belirttiğim gibi Kara Mustafa Paşa inanılmaz hırslı ve gözü kara bir kişiydi. Sıradan bir asker çocuğu olarak geldiği dünyaya hiç silinmeyecek bir iz bırakmak istiyordu. Bu sebeple daha önce Kanuni Sultan Süleyman gibi bir Mareşal’in çevirip alamadığı bir şehri fethetme düşüncesi onu kendinden geçiriyordu. Viyana’yı kafasına koyan sadrazam bu amaç için padişahın lafını bile çiğnemeyi göze almıştı. IV Mehmet, sadrazamın Viyana’ya gitmesi sonucu duyduğu şaşkınlığı şöyle dile getirmişti: “Kasdımız Yanık ve Komaron kaleleriydi. Viyana dilde yoktu. Paşa ne tuhaf saygısızlık edip bu sevdaya düşmüş. Şimdi Allah kolay getirsin. Lakin önceden bildirseydi, rıza vernezdim”.


Rakip sahaya çıkmak istemiyor!

Sadrazamın bu savaş ihtirasına rağmen karşı taraf Avusturya kesinlikle savaşma taraftarı değildi. Hatta Osmanlı ve Avusturya arasında ateşkes sağlayan Vasvar Antlaşması’nı uzatmak istiyorlardı. Bunun için Kont Albert de Caprara İstanbul’a gönderilmişti. Hatta kayıtlara göre Kont şöyle demiştir: “İslam şeriati üzere boğazına bez bağlayıp aman dileyene kılıç olur mu? Üzerine sefer caiz midir?” Bu örnek ayrıca Katolik dünyasındaki Türk korkusunu da gözler önüne sermiştir. Öyle ki bu korku ve endişe sebebiyle bir Avusturya Kont’u olası bir savaşı engellemek için şeriat kurallarını bu kadar ince öğrenmek durumunda kalmıştır.

Ancak Avusturya’nın tüm bu çabaları sonuçsuz kalmıştı. Bunun üzerine her devletin yapacağı gibi Avusturya, Osmanlıya karşı bir ittifak kurma girişimlerine başlamıştı. Katolik ülkeleri Osmanlı tehlikesi baş gösterdiğinde genelde ilk başta Papa’lığa giderdi. O zaman da olaylar bu şekilde ceryan etmiş, İmparator Papa’nın huzuruna çıkıp bir Hristiyan ittifakının kurulması için Papa’dan aman dilemişti. Bunun sonucunda Lehistan’la askeri ittifak kurulmuş, ayrıca Avrupa’nın birçok yerinden gönüllüler Viyana’ya sevk edilmişti.


Bir musibet bin nasihat

Savaşı baştan sona anlatmaya gerek yok. Gelin biz daha çok bu kuşatmanın neden başarısız olduğu konusuna yoğunlaşalım. Sadrazam kuşatmayı kurarken kafasında “Ne olursa olsun bu şehri almalıyım” düşüncesi yoktu. Yani şehri yakıp yıkmak istemiyor, bir bütün olarak ele geçirmek istiyordu. Bu sebeple kuşatmayı oldukça ağırdan aldı. Bu da Jan Sobiesky’nin Viyana’ya yardıma gelmesi için zaman kazandırdı. Ancak hatalar burada bitmedi. Yardım ordusu geldikten sonra meydana gelen meydan savaşında, sadrazam oldukça az sayıda askeri düşman ordusu üzerine göndermişti. Buradaki amacı kuşatmanın bozulmasını engellemekti. Fakat bunun büyük bir hata olduğu sonradan ortaya çıktı. Bunun yanında ateşli silahlar konusunda Avusturya ordusunun Osmanlı’dan çok daha üstün durumda olması da işin tuzu biberi oldu.

Evet Merzifonlu Kara Mustafa Paşa kuşatma sırasında çok yanlış kararlar verdi. Ancak şunu itiraf etmeliyiz ki şans da onun yanında değildi. Şöyle ki İstanbul’un fethinde rüştünü ispat eden önemli bir lağımcı teşkilatı vardı. Bu lağımcılar alttan surlara kadar tünel kazarlardı. Surlara ulaştıktan sonra ise tüneli barutla doldurur ve patlatırlardı. Bunun sonucunda da surlarda büyük gedikler açılır ve ordu buralardan şehre girerdi. İşte bu taktik Viyana kuşatmasında da kullanılmak istendi ancak bir fırıncı her şeyi bozdu. Ekmek yaparken yer altındaki lağımcıların seslerini duyan fırıncı hemen askerlere haber verdi ve Avusturya askerleri bu lağımları patlattı. Eğer o fırıncı bu durumu fark etmeseydi her şey çok farklı olabilirdi…

Kazanırsan kahraman olursun, kaybedersen kafan gider

Günümüzde bir bakan başarısız olursa görevinden alınır ya da istifa eder. Ancak o zamanlarda bir paşa başarısız olursa kafası giderdi. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa için de farklı olmadı. IV. Mehmet bu felaket sonucu sadrazamın ölüm emrini verdi. Bundan tam 334 sene önce, 25 Aralık 1683 yılında kudretli sadrazam boğduruldu. Daha sonra cenaze namazı kılındıktan sonra kafa derisi yüzüldü ve IV. Mehmet’e gönderildi. Kafatası ise Belgrad’da bir caminin avlusuna defnedildi. Belgrad Avusturya’ya kaybedilince bu cami kiliseye çevrildi ve orada görev yapan keşişler kafayı Leopold Graf Kollonitsch’e teslim etti. Birçok sergide ve müzede sergilenen kafatası günümüzde etik olarak uygun görülmediğinden bir yerlerde sergilenmiyor.

Tarih bize şunu öğretmiştir ki başarı her zaman azimli, fakat nerede durmasını bilen dikkatli liderlerle birlikte olmuştur. Örneğin daha önce belirttiğim gibi Enver Paşa’nın 17. Yüzyıl versiyonu olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ihtirasının esiri olmuş ve hem ülkesini hem de kendisini büyük bir felakete sürüklemiştir. Bunun sonucunda da tarih sahnesinden başarısız bir sadrazam olarak inmiştir. Unutulmamalıdır ki tarih “Çekiçleri “değil “Neşterleri” yüceltir.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 47
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019
Osmanlı'nın en pembe yalanlarından birinin sahibi Sokollu ve İnebahtı Felaketi

Takvim yapraklarını birkaç asır geri alalım. Mesela 438 yıl önce ne olmuştu hatırlamak ister misiniz? En ünlü sadrazamlardan Sokollu Mehmet Paşa, derviş kılığındaki biri tarafından şehadet şerbeti içirilmeye zorlandı. Ünlü paşa kalbindeki bıçak yarasından dolayı hakkın rahmetine kavuşacaktı.


Osmanlı İmparatorluğunda sadrazam olmak onur verici olduğu kadar zor bir görevdi. Dile kolay Osmanlı tarihinde tam 44 tane sadrazam idam edilmişti. Kısaca şunu söyleyebiliriz: Eğer sadrazamlık görevine layık görüldüyseniz sizin için sevinmeli miyim bilemedim. İşi berbat ederseniz görevden değil, kelleden olursunuz.

Bu yoğun iş stresini kaldıran sadrazamlardan biri de hiç şüphesiz Sokollu Mehmet Paşa’dır. Kendisi devlet işlerinde oldukça kritik bir dönemde etkinliğini arttırmıştır. Doğanın kanunudur: Güçlü bir lider öldüğünde arkasında bir otorite boşluğu bırakır. Bu tür durumlarda eğer yetenekli ve tecrübeli devlet görevlileri yoksa devlet bekası tehlikeye girer.

İşte Kanuni Sultan Süleyman öldükten Devlet-i Aliyye’nin hali buydu. Kudretli ve otoriter bir padişah olan Kanuni, tahtını hiç güven vermeyen ve zevk alemlerine düşkün oğlu 2. Selim’e bırakmıştı. Zor zamanlar güçlü insanları, güçlü insanlar rahat zamanları, rahat zamanlar ise zayıf insanları yaratırmış. 2. Selim de bu rahat zamanda büyüyen bir adamdı. Sonucu da Osmanlı’nın başına gelen en büyük felaketlerden biri oldu.

Kıbrıs'ın fethi işleri karıştırıyor

Sokollu Mehmet Paşa’nın 2. Selim döneminde sadrazamlık yapması Osmanlı için büyük bir şanstı. Çünkü kendisi her şeyden önce tecrübeli ve rasyonel yapıda bir devlet adamıydı. Osmanlı’nın bir deniz imparatorluğu olduğunun farkındaydı ve hamlelerini buna göre atıyordu. Gerçek şu ki 16. yüzyılda ana ticaret denizi Akdeniz’di. Bu sebeple Akdeniz’e hâkim olacak güç, tüm ticaret yolları üzerinde söz sahibi olacaktı (Bu ticaret yolu daha sonra Atlantik Okyanusu'na kayacak ve Osmanlı’nın çöküşü hızlanacaktır).

Bu gerçeğin farkında olan Sokollu, devletin Akdeniz’deki otoritesini sarsacak her türlü hamleden uzak duruyordu. Fakat bu konuda 2. Selim’i bir türlü ikna edemedi. 2. Selim, Osmanlı’nın "ezeli rakibi" Venedik’e karşı bir hamle yapmak istiyordu. Amacı büyük düşmanı yaralamak ve babasının izinde olduğunu herkese göstermekti. Bunun için seçtiği yol ise Kıbrıs’ın fethinden geçiyordu.

Sokollu Mehmet Paşa bu işgale en başından beri karşı çıktı. Çünkü Venedik’in elinde olan Kıbrıs ilhak edilirse, Osmanlı çok büyük bir haçlı ordusuyla karşı karşıya kalabilirdi. Fakat ne kadar dil döktüyse de lafını dinletemedi. Kıbrıs 1571’de Lala Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri tarafından fethedildi.


Papalık devreye giriyor

Hazır olun, asıl macera bundan sonra başlıyor. 2. Selim’in bu hamlesini tahmin eden Venedik, soluğu hemen Papa’nın yanında alıyor. Hristiyanlığın tehlikede olduğu, şimdi harekete geçilmezse Osmanlı’nın nasıl tüm Avrupa anakarasını işgal edip Roma’ya hançerini saplayacağını bir güzel anlatıyor. Papa ikna olup ittifakın çatısı olma teklifini kabul ediyor.

Haçlı orduları Osmanlı’ya karşı hiçbir zaman dikiş tutturamamıştır. Bunun başlıca sebeplerinden biri, ittifaka katılan devletlerin hiçbir zaman elit birliklerini göndermemesi olmuştur. Bu oldukça doğal bir durum. Çünkü feodal Avrupa 16. yüzyılda tam bir cadı kazanıydı. Bir devletin içinde irili ufaklı birçok hanedan bulunmaktaydı ve hanedanlar sürekli rekabet içerisindeydi. Bu rekabette zayıf kalmak istemeyen kral ve kraliçeler de ordularını her zaman kudretli tutmak için sadece zayıf birliklerini haçlı ittifakına dahil etmiştir.

İnebahtı Deniz Savaşı da görece aynı koşullara sahipti. Fakat bu sefer İspanya, oyunu değiştiren kilit aktörlerden biri olacaktı. Avrupa’nın en güçlü devleti diyebileceğimiz İspanya, Akdeniz politikasında daha saldırgan bir duruş almaya hazırlanıyordu. Osmanlı’nın Kıbrıs’ı fethi ve Papa’nın bu konuda agresif davranması eline büyük bir koz vermişti. Ana amaç, Kuzey Afrika’daki Osmanlı etkinliğini azaltmak ve yerine geçmekti. Öte yandan Osmanlı ile iyi ilişkilere sahip olan Fransa ittifak kuvvetlerine katılmamıştır.


Osmanlı cephesinde ise vaziyet iyi değildi. O zamana kadar Akdeniz’de dişine göre bir rakibi olmasa da Barbaros Hayrettin Paşa’nın ölümünden sonra donanma iyiye gitmemişti. Kaptan-ı Deryalığa aslında bir kara askeri olan ve deniz savaşı tecrübesi olmayan Müezzinzade Ali Paşa’nın atanması işin tuzu biberi oldu. Bunun yanında Barbaros Hayrettin Paşa’nın eski öğrencilerinden Turgut Reis de, eski Kaptan-ı Derya Sinan Paşa ile olan anlaşmazlıkları sonucu denizden uzaklaştırılmıştı.

İddaa'cıları yatıran savaş

Sonunda olanlar oldu ve Osmanlı belki de Türk denizcilik tarihinin en büyük yenilgilerinden birini aldı. Savaş sırasında bu sonucu doğuran iki önemli gelişme gerçekleşti. Bunlardan biri komuta gemisinin düşman filosu tarafından erkenden tespitiydi. İkincisi ise İspanyol gemilerinin top menzil kapasitesinin iyi hesaplanamamış olmasıydı. Savaş sırasında yeri hemen tespit edilen Müezzinzade Ali Paşa’nın gemisi yoğun top ateşine maruz kaldı ve komutan oradıkça hayatını kaybetti. Yanındaki kurmaylardan Ali Paşa ise oğulları ile birlikte esir düştü.


İnebahtı Osmanlı için tam bir hezimetti. 200’den fazla Osmanlı kadırgası tamamen yok edildi, 20,000 Türk denizci öldü, 3000’i esir alındı. İşte bu noktada başlıkta da belirttiğim gibi tarihimizin en pembe yalanı söylendi. En başından beri bu felaketi önlemeye çalışan Sokollu Mehmet Paşa devletinin saygınlığını koruma amacındaydı. Bu sebeple tarih kitaplarımızdan ezbere bildiğimiz o lafı, Venedik elçisine gider yapma niyetine söylemiştir: ‘’Siz İnebahtı’da bizim sakalımızı kestiniz, biz Kıbrıs’ı alarak sizin kolunuzu kestik. Kesilen sakal daha gür çıkar, ama kesilen kol bir daha çıkmaz’’.

Peki gerçekten de durum böyle midir?

Aslında bakarsanız Osmanlı’nın gemi sayısı hiçbir zaman bir problem olmamıştı. İnebahtı felaketinde yitirilen şey gemiler değil tecrübeli personeldi. Bu savaşta birçok deneyimli denizci hayatını kaybetmişti. Daha çok usta-çırak ilişkisi ile yürüyen Osmanlı donanması büyük yara almış ve uzun zaman toparlanamamıştı.


Peki savaş sonrası Sokollu Mehmet Paşa ne yaptı? Öncelikle yukarıda verdiğim o tarihi ayarı vererek Batı’ya biz hala ayaktayız mesajını vermeyi başardı. Daha sonra donanmayı toparlamaya koyulan Sokollu, eskisinden daha fazla kadırgayı denize indirdi ve Akdeniz’de oluşacak olası bir otorite boşluğunu engelledi.

Suikastın faili asla bilinemedi

Sokollu Mehmet Paşa 2. Selim sonrası, 3. Murat döneminde de görev başında kalmayı sürdürdü. Fakat kendisiyle yıldızı bir türlü barışmadı. Zaten uzun süredir kişisel hırslarının esiri olmuş bürokratik sistemle mücadele ediyordu. Bu mücadele onu sonunda devlet içerisinde yalnız bıraktı. Bu entrikalarla başa çıkamayan Sokollu, bir divan toplantısı sonrası kalbinden hançerlenerek öldürüldü.

Sokollu Mehmet Paşa Osmanlı tarihinin en kudretli sadrazamlarından biriydi. Kendisini büyük yapan yegâne başarısı hemen her durumda rasyonel ve analitik düşünebilme yeteneğiydi. Fakat Osmanlı tarihinde her ilerici devlet adamının başına gelen şey ona da oldu. Sonunda ne kendi felaketine engel olabildi ne de devletinin.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 47
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019
İsveç'in 1935-1976 Arasında 62 Bin Kişiyi Zorla Kısırlaştırması
Günümüzün ileri medeniyetlerinden İsveç'in tarihine kara bir leke olarak geçen bu politika, insanı gerçekten kara kara düşündürüyor.


1940'larda Göteborg, İsveç / Fotoğraf: Fredrik Daniel Bruno @ Swedish National Heritage Board


her yıl fizik, tıp, kimya, edebiyat, ekonomi ve barış alanında nobel ödülleri veren, halihazırda dünyanın barış havarisi olarak görülen isveç 1935-1976 yılları arasında 58 bini kadın, 62 bin isveçli vatandaşını zorla kısırlaştırmıştır.

kısırlaştırmanın nedenleri, kurulmakta olan endüstri toplumunun gerektirdiği sağlıklı işgücünü yaratmak ve bu aşamada gereksiz sağlık harcamalarından kurtulmak için kalıtımsal hastalık sahibi kişilerin çocuk sahibi olmalarını önlemekti.

münih üniversitesi'nde yürütülen psikiyatrik genetik çalışmalarının sonucu olarak, naziler 1933'te ruhsal rahatsızlığı bulunan insanların kısırlaştırılmaları yasasını çıkardıktan 1 yıl sonra, 1934'te isveç meclisinde alınan bir kararla 40 yıl boyunca sakatlar, kalıtımsal hastalığı, psikolojik rahatsızlığı olanlar, alkolikler ve herhangi bir şekilde "sosyal yaşama uyum sağlayamayacağı" düşünülen kişiler zorla kısırlaştırıldılar.

yasa sakat ve hasta insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla isveç ırkının ıslah edilmesi ve diğer ırkların fiziksel ve genetik olarak önüne geçilmesi hedefini güdüyordu. yasadan sadece isveçli sakat ve hastalar değil, kuzey avrupa'da göçebe yaşam süren sağlıklı tatarlar, çingeneler ve laponlar da nasibini aldı.

işin ilginç yanı 1934-1976 yıllarında isveç'te faşist veya ırkçı bir parti değil, 1932-1936-1940-1944-1948-1952-1956-1958-1960-1964-1968-1970-1973 genel seçimlerinin tamamından zaferle çıkan (bkz: isveç sosyal demokrat partisi) iktidardaydı. koalisyon yoktu, isveç sosyal demokratları tek başına iktidardaydılar.

isveç'in yanısıra danimarka gibi küçücük bir ülkede bile, 1930-1960 arası, 11.000 kişi kısırlaştırıldı. iskandinav ülkelerinde zorla kürtaj ve kısırlaştırmanın büyük bölümünün ikinci dünya savaşından sonra ve sosyal demokrat iktidarlar döneminde yapılması dikkat çekicidir.
nazi almanyasındaki faşist ve ırkçı katliamları lanetleyen "demokrat" batı toplumları, nedense kendi ülkelerindeki insanlık dışı uygulamaya sırtlarını dönmüşlerdir.

isveç edebiyatında ve isveç sinemasında ne hikmetse bu konuyla alakalı eser neredeyse yoktur. bu konu okullarda konuşulmaz, tartışılmaz, geçiştirilir.

büdüt: 2007 yılında kısırlaştırmaları konu alan 'yeni insan' (den nya manniskan) adında bir film yapılmıştır.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 47
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019


Oblivion

Tom Cruise filmleri genelde güzel oluyor..Daha çok aksiyon bekliyordum ama ortalama düzeyde geçti. Konusu biraz hardcore henry'i anımsattı ama bu film daha önce çekildiği için bir şey diyemeyeceğim. Senaryosu güzeldi ama daha iyi işlense harika bir iş çıkabilirdi. Yinede güzel filmdi..
Gece bunu beğendin

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 47
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019
Büyük İskender Öldükten Sonra Fethettiği Topraklara Ne Oldu?
MÖ 336 - MÖ 323 yılları arasında Makedonya Kralı ve tarihteki en büyük imparatoru olan İskender'i hep dünyanın yarısını ele geçirmesiyle biliyoruz. Peki ya sonra?


büyük iskender'in satrapları, iskender imparatorluğu'nun topraklarını, iskender öldükten sonra triparadisus şehrinde paylaştılar.

Satrap: Satraplık, İran medeniyetinde ülke topraklarının ayrıldığı idari birimlere verilen ad veya Persler'in valilik atamaları olarak da adlandırabileceğimiz sistem.
ne kadar büyük bir paylaşım olduğunu, iskender'in fetihleriyle hatırlamak gerekir elbette. mö 336'da 19 yaşında tahta geçip mö 323'de 32 yaşında ölen bir kralın bu kadar kısa bir sürede, bilinen dünyanın neredeyse tamamını fethetmesi de oldukça büyük bir başarıdır:


fetihleri sırasıyla şöyle
iii. alexander, babası ii. filip'in öldürülmesinin ardından generaller tarafından kral ilan edilmiş ve babasının asya seferi için topladığı ordusunun da başkomutanı olmuştur. önce trakyaya girer sonra da yunan devletlerini bir bir kendisine bağlar ve sparta hariç bütün yunanistan iskender'e boyun eğer. asya seferine, tıpkı okumaktan zevk aldığı homeros'un ilyada destanındaki gibi başlar ve troia'da achilleus'un mezarına bir çelenk bırakıp seferine devam eder yani dünyanın fethine.

granikos'ta ilk defa perslerle karşılaşan iskender, savaşta persleri yener ve anadolu'nun kapısı biz türklerden yüzyıllarca önce ona açılır. batı ege'de kuzeyden güneye lidya, efes, priene, miletos, karya ve halikarnassos'a kadar ilerleyen iskender, bu bölgenin fehtini tamamlar ve atını issos'a sürer ama önce lykia'yı ve perge'yi fetheder, oradan da kuzeye yönelir yani frigya'ya. burada, kehanetlerle ünlü kral midas'ın düğümünü kılıcıyla çözer ve asyanın hükümdarı olacak kişi olarak anılır hatta tanrısallaştırır kendisini. ankara, kapadokya ve kilikya'yı geçen iskender, tarsus üzerinden onu bekleyen pers ordusu ile issos'da çarpışır. pers hükümdar iii. darius bu savaşta kesin bir yenilgi alır hatta ailesini savaş esiri bırakarak kaçar. fenike'ye ve suriye'ye inen iskender, kolayca şehirleri ele geçirir ta ki tiros şehrine kadar. bugün sur olarak bilinen kentte sert direnişle karşılaşır iskender ilk defa. iii. darius'un barış önerisine karşı, kendisini asya'nın efendisi olarak tanımasını ve koşulsuz teslim olmasını ister. tiros şehrine karşı uyguladığı bütün kuşatma taktiklerine karşın, bu müstahkem ada kenti yedi ay boyunca başarıyla saldırılara karşı koydu. kuşatma sürerken iii. darius, ailesi için fidye olarak 10 bin talent ödemeyi ve fırat ırmağı'nın batısında kalan topraklarını bırakmayı önerdi. bu olayla ilgili iskenderun komutanı parmenion'un "iskender'in yerinde olsam kabul ederdim" dediği, buna karşılık iskender'in de "parmenion olsaydım, ben de kabul ederdim" biçiminde bir karşılık verdiği anlatılır.

nitekim şehir daha fazla kuşatmaya dayanamaz ve iskender tarafından ustaca düşürülür. e tabi bu kadar uzun bir kuşatma yağmasız geçilmez. şehirdeki bütün erkekleri öldürür iskender'in ordusu, kadınları ve çocukları da köle olarak satar ve daha da güneye iner. hedef artık o firavunları ile ünlü mısır'dır. yol üstünde gazze'yi de fetheden iskender, mısır'a girer. mısır'da adeta bir kurtarıcı tanrı gibi karşılanır ve memphis'te başına firavun tacı takar. burada iyiden iyiye tanrısallaşan iskender kışı atlatır ve iskenderiye kütüphanesini kurdurur.

ordusunu da düzenleyen iskender kış arifesinde tekrar tiros'a döner. buradan mezopotamyaya yürür ve darius ile tekrar kapışıp babil'i de fetheder. yetmez zagros dağlarını aşıp iran'a girer ve yunanistan'a büyük acılar çektiren meşhur i. kserkses'in sarayını törenle yakar ve öç savaşını bitirir ve tanrısal boyutunu arşa çıkarır. ne de olsa tanrılar duygusuzdur ve iskender de öyle olmalıdır. devamında media'ya girer ve oradan afganistan içlerine ulaşır. hindikuş dağlarını da aşan iskender, iskitlerle burada karşılaşır ve sert bir direniş görür. ordu içi çatışmalar başladığından bu direnişleri kırması uzun sürer ama yine de sonuçlandırır.


yola çıktığı yunan generaller, iskender'in kurduğu yeni düzene karşı şiddetle tepki gösterirler
ama iskender kararlıdır, bilinen her yeri fethedecektir. tekrar hindikuşu aşan iskender'in bu seferki hedefi hindistan'dır ve indus nehrine inip oraları da fetheder. daha da doğuya gitmek istese de ordu içi isyanlar yüzünden geri döner ve hindistan fethi yarım kalır. hindistan seferine başlamadan yönetimde kanlı temizlik hareketlerini başlatan iskender, yokluğu sırasında da bu politikayı sürdürerek satraplarından üçte birini değiştirmiş, altısını öldürtmüştü.

büyük doğu seferi için ordusunu çok iyi şekilde hem pers, hem hindu hem de nice ortadoğulu ile güçlendiren iskender, topraklarına düzen amaçlı oyalansa da aklı doğudadır. bütün hazırlıklar nihayete erecekken babil'de 32 yaşında bol içkili bir eğlence sırasında hastalandı ve 10 gün sonra da mö 323 yılında öldü. cenazesi önce memphis'e, oradan iskenderiye'ye götürüldü ve burada altın bir tabuta kondu.

ölmeden önce kendisine "bu kadar büyük bir imparatorluğu kime bırakıyorsun" diye sorulduğunda ise son söz olarak "en güçlünüze" der. devasa bir imparatorluk. yunanistan, anadolu, mısır, ortadoğu, iran, hazar denizi güneydoğusu, pakistan-afganistan ve hindistan. neredeyse bilinen dünyanın tümü. ve sahne artık satraplardadır.

büyük iskender'in ölümünün ardından imparatorluğunun komutası üvey kardeşi filip iii arrhidaeus ve iskender'in oğlu iv. iskender'e verildi
ancak, filip'in akli dengesi bozuktu ve iv. iskender babasının ölümünün ardından doğduğu için yönetimde boşluk oldu. perdikas adlı bir kral naibi ortaya çıkar bu dönemde.

birkaç satrap da daha fazla güç kazanmak için fırsat kolluyordu. ptolemy, mısır satrabı diğer generallere karşı isyan etti. perdikas buna karşı çıktı fakat kampındaki askerlerin ayaklanması sonucu öldürüldü. ptolemy kendisine sunulan kral naibliğini geri çevirdi. peiton'u ve arrhidaeus'u tutsak aldı. bu olaya euridis ve deli kral iii. filip'in karısı karşı çıktı. bütün satrapları, topraklarını tekrar dağıtmak üzere, mö 321 yılında triparadisus'ta toplanmaya çağırdı.


antlaşma gereğince
ptolemy mısır, libya ve onların batısında kalan her yeri aldı.
suriye, midillili laomedon'a verildi.
kilikya, daha önce de oraları aldığından dolayı filozenus'a verildi.
mezopotamya ve çevresi, amfimakus'a verildi.
babil, selevkos'a verildi.
pekestas, iran'daki hükümdarlığını onaylattı.
peiton ve filip, part ve medya'yı paylaştı.
hindistan, agenor'un oğlu peiton'a verildi.
frigya ile likya'nın arası antigonos'a verildi.
karya asander'e verildi.
lidya kleitus'a verildi.

ve koca imparatorluk bir sürü parçaya bölündü. iskender'in mirası yerini bulmuştu. en güçlülerine bırakmıştı koca imparatorluğu ama hiçbiri yeterli bir güçte değildi.
zamanla hepsi yok oldu ve birçoğunun adı dahi hatırlanmadı. yalnızca iskender ismi çalındı nesillerce kulaklara, büyük iskender.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Konuyu 4 kişi okuyor. (0 üye ve 4 misafir)
 
Seçenekler
Stil




Ticarî amaç gütmeden, maddî bir menfaat elde etmeden internet yayınlarına olanak sağlayan global bir paylaşım ağı olan ForumDenizi, adından ve vasfından da anlaşılabileceği üzere bir forum sitesidir. Forum siteleri, tıpkı sosyal medya ve interaktif sözlükler gibi 5651 sayılı kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının "m" bendine göre Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermekte olan, hizmet ve içerikleri barındıran sistemleri sağlayan veya işleten platformdur.
5651 sayılı kanunun 5. maddesine göre yer sağlayıcı, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Başka bir deyişle ForumDenizi üzerinden yapılan yazılı, görsel ya da işitsel paylaşımlardan doğabilecek yasal sorumluluk, mezkur içeriği paylaşan ForumDenizi üyesi gerçek kişilere aittir. İlgili kanunun anılan maddesinin 2. fıkrasında da çok açık bir biçimde öngörüldüğü üzere; yer sağlayıcı, yer sağladığı hukuka aykırı içerikten, ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunun 8 inci ve 9 uncu maddelerine göre haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak imkân bulunduğu ölçüde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla yükümlüdür.
Açıklanan hukuki dayanaklar temelinde, hak ihlâli iddiasında bulunan hak sahipleri İLETİŞİM linkinden yer sağlayıcı ForumDenizi yöneticilerine ihtarda bulunarak bahse konu hususu tebliğ etmeleri halinde incelemeler yapılıp, en geç 2 gün içerisinde gerekli işlemler tesis edilecektir.
5101 sayılı yasayla degişik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince ForumDenizi üzerinde telif hakkı bulunan MP3, video vb. eserlerin paylaşımı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hak sahipliği verilmiş olan MÜ-YAP tarafindan yasaklanmış olup, yasal işlem olması halinde, paylaşan kişi ya da kişilerin bilgileri gerekli kuruma verilecektir.