Forum Düzeni
Üye Günlüğü
Üyelerimizin kişisel sayfaları olarak da kullanabilecekleri, günlük tutabilecekleri ve hoşuna giden resim, yazı, video paylaşımlarında bulunabilecekleri bölüm.
Kullanıcı Etiket Listesi

Like Tree97Beğeni(ler)

Seçenekler
Seçenekler
Stil
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute

Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı

15 Temmuz 2019
Antik Yunan Mitolojisinde Tüccar ve Hırsızların Tanrısı: Hermes
Zeus ve Maia'nın oğlu olan Hermes, Antik Yunan'da tanrıların en kurnazlarından biriydi.


hermes, antik yunan mitolojisine göre yolcuların, tüccarların, habercilerin, kumarbazların ve hırsızların tanrısı. baş tanrı zeus ve yağmur perisi maia'nın oğlu. tanrıların en kurnazı, en hızlısıdır. bu yüzden de zeus onu habercisi (ulağı) olarak seçmiştir.

mitoloji bu ya, üstün yeteneklere sahip olan hermes daha bir günlükken beşiğinde doğrulur, uyuyan perilere ve nimfelere çaktırmadan sessizce mağaranın dışına çıkar. yolda bir kaplumbağa görür, aklına bir fikir gelir ve kaplumbağanın içini boşaltarak "lir" adı verilen bir müzik aleti icat eder. bu sırada acıkmıştır. abisi apollon'a ait öküzlerden 50'sini çalar. 2 tanesini kızartarak yer, geriye kalanları da bir yere saklar. geri dönerken ayak izlerini siler. mağaraya gelir ve sessizce beşiğine kıvrılır. o kadar sessiz ve hızlıdır ki hiç kimse onun ayrıldığını fark etmemiştir. tâ ki apollon öküzlerinin çalındığını fark edene kadar.

apollon öküzlerini hermes'in çaldığını hemen anlar. hermes'i kolundan tuttuğu gibi zeus'a götürür. zeus işin içinde hermes'in olduğunu biliyordur lâkin hermes o kadar tatlı ve masumca suçunu inkâr eder ki ona bir şey diyemez. sadece abisinin öküzlerini geri vermesini söyler. hermes apollon'un ona olan sinirini icat ettiği "lir"i ona vererek geçirir. apollon müzik tanrısı olduğundan verilen hediyeyi çok sever ve hermes'i dostluğuna kabul eder.

ayaklarında kanatlı sandallarla, elinde kanatlı asasıyla, başında kanatlı başlığıyla rüzgar tanrısı ve aynı zamanda tanrıların habercisi hermes. rüzgardan daha hızlı yol alır, geçişini en hassas varlıkların görmesi bile mümkün olmazdı, o istemedikçe. sürekli seyahat ettiği için aynı zamanda gezginlere, yolunu kaybeden yolculara yol gösterir, onların emniyetini sağlardı. yolculara yardımcı olan hermes aynı zamanda kazanç peşinde koşan tüccarların da tanrısıydı. gemileri ile yük taşıyan tüccarlara, yelkenlerini şişirerek onların limanlarına ulaşmasına yardım ederdi. o aynı zamanda, yolların, zanaatkarların, çobanların, konuşma ve yazının tanrısıydı. yeraltına giden ruhlara rehberlik etme görevi de kendisine verilmişti. ayrıca düşlerin habercisiydi. o roma mitolojisinde "merkür", mısır mitolojisinde "thot"tur. bir rivayete göre islam mitolojisinde hazret-i idris'tir.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
15 Temmuz 2019
Aztek İnancına Göre Tarım, Bereket, Yağmur ve Ölüm Tanrısı: Quetzalcoatl
Maya ve Aztek inancına göre dünyayı yöneten iki tanrıdan biri olan Quetzalcoatl hakkında bilinmesi gerekenler.


quetzalcoatl, maya ve aztek inancına göre tarım, bereket, yağmur ve ölüm tanrısıdır.

başlarda sadece yağmur ile ilişkilendirilirken sonrasında onun getirdiği yaşam ve bereketin de sembolü olmuştur. inanca göre doğudan gelerek tüm orta amerika halklarına tarımı öğreten ve onları medenileştiren odur. kardeşi, daha karanlık bir tanrı olan tezcatlipoca ile mücadelesi maya dininin iyi ile kötü arasındaki savaşını oluşturur. zamanla maya inancının en kuvvetli tanrısal öğesi haline gelmiştir. insanlarına tarım ve yerleşik hayatı öğrettikten sonra onları terk edişi ve bir gün geri döneceğine olan inanç onu aynı zamanda ölüm ve yeniden doğumun bir sembolü haline getirmiştir.


Quetzalcoatl ve Tezcatlipoca

mayaların takipçisi konumundaki aztek kültürü tarafından da benimsenmiş olan quetzalcoatl'ın bir gün döneceğine olan inanç yüzünden orta amerika kültürü, en önemli darbeyi bu en renkli figürünün elinden yemiştir. doğudan denizi yaran dev araçları ile gelen yüzü kıllı yabancı adama (ki quetzalcoatl'ın kelime anlamı tüylü yılan'dır) aztek kralı montezuma onları yeni bir altın çağa taşıyacak olan tanrıları olduğu umuduyla kapılarını açar ve bu da orta amerika'da yüzyıllar sürecek ispanyol hakimiyetinin ünlü işgalci hernan cortes tarafından başlatılması anlamına gelir.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
15 Temmuz 2019
Hz. İsa'nın Çarmıha Gerilme Emrini Uygulayan Roma Valisi: Pontius Pilatus
Zamanında istemeyerek de olsa yahudi meclisinin İsa ile ilgili kararını uyguladığı söylenen Roma valisi hakkında eldeki bilgileri derleyip toparladık.


Kimdir?
judea krallığının roma imparatorluğu yönetimine geçmesinden sonra valerius gratus'un ardılı, milattan sonra 26 yılında 5. roma valisi olan tarihi ünlü kişilik. milattan önce olması ile tarihi olduğu kısmı ortaya seriliyor ve fakat niçin önemli? kendisi judea'lı yahudi meclisinin kararını dinleyip isa'nın çarmıha gerilme kararını uygulamış, hrıstiyanların gözünde daimi bir kara leke sahibi olmuştur. isa da tam güme gitmiş, tamamen politik sebeplerden (yahudilerin kralı olduğunu iddia etme-david'in soyundan gelen ruhani kral) roma otoritesine karşı çıktığı için adi suçlu gibi idam edilmiştir (ama zaten prophecy'nin neticeye ermesi için ölmesi gerekmiyor muydu, o zaman neden üzülünüyor sorrowful mystery oluyor, işte akıl sır ermez bir katolik dogma'sı daha).


Mihály Mukácsy - Christ before Pilate, 1881

Hz. İsa'nın idamı sürecindeki rolü
romalı valinin adı yuhanna incilinde pilatus olarak geçer. kişiliği tartışmalı bir insandır. yuhannaya göre olaylar şu şekilde gelişir. isa yargılanmış ve ölüme mahkum edilmiştir. pilatus isanın idamını istememektedir. bir bahane ile infazını birkaç gün erteletir. çünkü paskalya gününe çok az kalmıştır. geleneklere göre paskalya günü idam mahkumlarının infaz edilip edilmeyeceği halka sorulmaktadır. eğer o gün birden fazla mahkum varsa halk birini seçecektir. yani kalabalıklar kimin adını daha fazla bağırır ise o mahkum affedilecektir.

ve paskalya günü gelir... o gün iki idam mahkumu vardır. biri isa diğeri ise barabbas isimli bir eşkıyadır. ve halk oylama sırasında isanın muhaliflerinin dolduruşu ile barabbas'ın ismini bağırır. bu açık seçime rağmen pilatus hala isa için bir kurtuluş arar ama rahipler halkın kararının çok açık olduğunu ve cezanın infazını isterler. artık yapacak bir şey yoktur ve isa çarmıha gerilir. infazdan sonra pilatus'un isa için yapabileceği tek şey daha fazla acı çekmeden bir an önce ölümünü sağlamaktır. ve o adamlarına emir verir. öğleden sonra üç romalı asker çarmıhtaki isa'nın çabucak ölmesi için eklem yerlerini demir balyozlar ile kırmaya giderler. ancak onlar geldiğinde isa artık ölmüştür ve onlar emin olmak için böğrünü mızrakla delerler.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
16 Temmuz 2019


Hürkuş Göklerdeki Kahraman


Hilmicem, Gizem Karaca ve diğerleri. Kadro gayet iyiydi keşke şu olsaydı diyebileceğim yok. Hilmicem doğru karar olmuş bu rol için. Vecihi Hürkuş'un neler yaptığını pek bilmeyiz sadece uçak sevdasını biliriz. Bize diğer yönlerini ve yaptıklarını güzel bir şekilde anlatmışlar. O dönemlerde Osmanlı da pek uçak yok diye hatıram da olsa da gerçeğe dayalı olduğundan sanıyorum ki yanlış biliyormuşum. Tarihi açıdan da insanlara çok şey katan o dönemin uçak savaşlarını güzel işlemiş bir film.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Konub Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
17 Temmuz 2019
Uzun Süre Karadan Uzak Kalan Gemilerde Denizciler Ne Yer, Ne İçer?
Denizci olmanın zorlukları veya dezavantajlarından biri de yemek işini halledebilmek. İşte bu zorluğu ve tarihten günümüze denizlerdeki yemek kültürünü özetleyen bir yazı.


gemilerde personel için çıkarılan ve yüzlerce yıldır denizdeki koşulların şekillendirdiği gelenekler çerçevesinde oluşmuş menülerin olmazsa olmazı haline gelmiş, ufak farklar haricinde bütün dünyada denizcilerce tercih edilen yemekler, gemi yemekleri olarak adlandırılabilecek ayrı bir mutfak kültürünün ortaya çıkmasına neden olmuştur.

en başından belirtmek gerekir ki; yaygın kanının aksine balık, geleneksel gemi yemekleri içerisinde önemli bir yer tutmamıştır. bunun sebebi buzdolabının olmadığı dönemlerde, gemide uzun süre balık saklanamaması ve tek tük yakalananların dışında balığın gemide kolayca bulunabilecek bir besin olmamasıydı. elbette artık gemilerde makine gücünden ve elektrik enerjisinden yararlanmanın mümkün olması, her türlü yiyeceğin soğuk zincir içerisinde saklanabilmesini mümkün kılmaktadır. ancak kökü yüzlerce yıl öncesine uzanan bahriye geleneği, tarihsel gelişim sürecinin bir sonucu olarak, pek çok örf ve adetin yanında kurutulmuş gıda ve kuru bakliyat ağırlıklı menülerin yaygın olduğu bir yemek kültürünü de içermektedir.

eski çağlarda gıdaların deniz yolculuğu süresince bozulmadan dayanmasını sağlamak önemli bir sorundu, çünkü denizdeki nemli ortamın bir sonucu olarak rutubetli ambarlarda depolanan yiyecekler kısa süre içerisinde bozulmaya yüz tutardı. bu yüzden buharlı gemilerin ortaya çıktığı dönemlere kadar, gemi yemeklerinin çoğu kurutulmuş ve tuzlanmış et gibi, peksimet gibi, ya da kuru bakliyat gibi gıdalardan oluşmaktaydı. örneğin peynir yemek veya süt içmek uzun yolculuklarda aylarca yol alan çoğu denizci için bir hayaldi. bu da osteomalasi gibi hastalıkların denizciler arasında yaygınlaşmasına neden oluyordu. hatta bu durum korsan denildiğinde neden tek gözü kör, eli kancalı, bacağı kopmuş ve tahta protezi olan sakallı bir kaptanın akla gelen ilk şey olduğunu da açıklamaktadır. zira, süt ürünlerini yeterince tüketememek eklemlerin ve kemiklerin yumuşamasına ve göğüs göğüse çarpışmalarda uzuvların daha kolay kaybedilebilir hale gelmesine neden olmaktaydı.


kurutulmuş ancak sert gıdalar denizcilerin temel besin kaynakları olagelmiştir. özellikle kurutulmuş ekmek bu anlamda ilk akla gelen yiyecektir. o kadar eski bir geleneği vardır ki geçmişi mısırlı denizcilere değin uzanır. söz gelimi mısırlılar denize çıkarken yanlarına “dhourra” adını verdikleri kurutulmuş bir ekmeği azık olarak alırlardı. benzer şekilde romalı denizciler de “buccellum” adı verilen kuru gevreklerle beslenirlerdi. ingiliz denizciler ise “biscuit of muslin” adı verilen benzeri bir yiyeceği tüketmekteydiler. bütün bunlar denizciler tarafından tercih edilen birer peksimet çeşidiydi ve yıllarca, hatta yüzyıllarca dayanabilecek tipte yiyeceklerdi. sözgelimi, 1852 yılından günümüze değin bozulmadan kalmış olan ve danimarka'daki kronborg müzesinde yer alan peksimet buna ilişkin bir örnektir ve halen yenilebilir durumdadır.


çeşitli ülkelerin, çeşitli coğrafyaların koşullarına bağlı olarak ufak yapılış ve aroma farkları dışında genel ve ortak özelliği itibariyle kavrulmuş ve kurutulmuş bir ekmek türü olan peksimet o kadar sertti ki, dişlerin de kırılmasına neden olabilmekteydi. bu yüzden suya batırılarak yenirdi. suyu saklamak da ayrı bir sorundu. aylarca açık denizde ve rutubetli, nemli ortamlarda depolanan suların içerisinde bakteriler ürer ve bu da çeşitli hastalıklara neden olurdu. ancak zamanla rom adı verilen bir içki denizcilerin imdadına yetişti; depolanan suyun içerisine katılan az miktarda alkol, suyun bozulmasını engellemekteydi. batılı denizciler depoladıkları suyun bozulmasını rom kullanarak engellemeye çalışırken, ortadoğulu denizciler sirke ve turşu suyu kullanmaktaydılar. öte yandan, peksimet ve romun, dökülmüş dişleriyle sırıtan ve sarhoş olduğu her halinden belli olan yaşlı denizci imgesinin akıllara yerleşmesine yardımcı olduğunu da söylemek mümkündür.


sirke ve turşu suyu kullanan orta doğulu denizcilerin, özellikle de türk levendlerin tercih ettiği bir diğer yiyecek türü ise lahana turşusuydu. böylece, aylarca kuru gıdalar tüketerek sağlıksız beslenen denizcileri tehdit eden iskorbüt hastalığı türk denizcileri pek etkilemiyordu. zira, lahana turşusu bol miktarda c vitamini ihtiva etmekteydi. sonraları batılılar da lahana turşusunu keşfettiler, örneğin alman denizciler sauerkraut adı verilen bir turşu çeşidini sefere çıkarken yanlarında götürmektelerdi.

kuru bakliyatlar ise gemi mutfağının olmazsa olmazıydı. mercimek, bakla, fasulye, bezelye gibi sebzelerin kurutularak tohumlarının çıkarılmış halde aylarca hiç bozulmadan saklanması mümkündü. hele ki kuru fasulye evrensel bir gemi yemeği olarak bütün dünya genelinde denizcilerce tercih edilmekteydi ve halen de bu gelenek devam etmektedir. söz gelimi, türk deniz kuvvetlerinde pazartesi günleri, türk ticaret gemilerinde de pazar günleri mutlaka kuru fasülye çıkarılır. deniz kuvvetlerinde hafta başlangıcı ve tornaçark gününü ifade eden kuru fasulye, ticari gemilerde ise hafta sayısını ve kontrat süresini belirlemek için kullanılan bir ifade halini almıştır.

kuru fasulye ve pilavın türk bahriye geleneğinde çok önemli bir yeri vardır. batılı bahriyelerde ise kuru fasulye çorbası adı verilen değişik bir yemek türü oldukça yaygındır. elbette zamanla teknolojinin gelişmesi yemek çeşitlerini de arttırmıştır. örneğin kurutulmuş et yerini, on dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde teneke kapların ortaya çıkması sonucu konserve ete bırakmıştır. büyük sanayi atılımlarını takip eden yüz yıllık süre zarfında, özellike yirminci yüzyıl başlarında gemilerde buzhanelerin ve buharlı fırınların kullanımının artmasıyla birlikte fasulye çorbasının yanında, krema soslu biftek ve peynirli kraker gibi yeni geleneksel yemekler batılı bahriyelerin mutfağında yer edinirken, türk ve rus bahriyesinin mutfağında kapuska gibi lahana yemekleri ve çeşitli etli tencere yemekleri de pişirilir olmuştur.

böylece bir yanda buzhane bulunmayan dönemin geleneğini yansıtan kuru fasulye ve mercimek gibi yemeklerin yanında, lahana ve pırasa gibi taze sebzelerden pişirilen yemekler de gemi mutfağındaki yerini almıştır.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Konub Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
17 Temmuz 2019
83 Kişinin Öldüğü, Motor Sporları Tarihinin En Trajik Kazası: 1955 Le Mans Faciası
11 Haziran 1955 günü yapılan Le Mans 24 Saat yarışında bir yarış aracı, seyircilerin arasına daldı. Gerçekleşen bu kazada 83 kişi hayatını kaybetti.

11 haziran 1955'teki yarışın 23. turunda, start-finiş düzlüğündeki çarpışma sonucu bir mercedes parçalarıyla beraber seyircilerin üzerine uçmuş, sürücüyle birlikte 84 kişi ölürken, 120 kişi yaralanmıştır.

kazanın nedeni, frenleri austin healey (sürücü lance macklin) marka araca göre çok daha kuvvetli olan jaguar'ın (sürücü mike hawthorn) ani bir kararla pite girmek için frenlere asılması, bunun üzerine austin'in önündeki jaguar'a çarpmamak için mecburen sola kırması ve arkadan son sürat gelen mercedes ile çarpışarak onu pistin dışına uçurması.


bugün gerçekleşse muhtemelen kimsenin burnunun bile kanamayacağı kazanın bu derece vahim sonuçlar doğurmasının tek nedeni, pist ile seyirciler arasında bırakın bir lastik barikat ya da tel örgüyü, en ufak menzil - mesafe bile bulunmamasıydı. yarışın ardından fransa, almanya, ispanya, isviçre ve diğer ülkelerdeki tüm pistler gerekli standartlara getirilene kadar bütün motor sporu aktivitelerine ara verildi.


To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
19 Temmuz 2019
Kuzey Kore, Fakir ve Dünyadan Bu Kadar İzole Haldeyken Nasıl Oluyor da Nükleer Güce Sahip Oluyor?
Kuzey Kore, resmî adıyla Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'nin çok ilginç bir ülke olduğu bir gerçek. Haberlerde nükleer tehdit ile ABD'ye kafa tutan Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un'u da bolca görüyoruz. Peki bu nasıl oluyor?


1) nükleer güce sahip olma fikrinin doğuşu ve bilgiye erişim

1950'lere gidelim, kore'de iki yıldır süren bir savaş var ve ilerde kuzey kore yönetiminde yer alacak kişilerde "abd bize nükleer bomba atma planları yapıyor" düşüncesi oluşmaktaydı. bu bağlamda savaştan hemen sonra kuzey kore yönetimi, onlar gibi sosyalist/dost olan, sscb ile nükleer ilişkilere başladı.

kuzey kore ilk başta sscb'den uranyumdan enerji üretmeyi sağlayan reaktörler elde etti. burada not edilmelidir ki, uranyumun reaktörlerde işlenmesiyle enerji oraya çıkabilirken, belirli bir tekniğe göre işlenmesiyle askeri silahlarda kullanılan plütonyum maddesi de ortaya çıkartılabilir.

1991 senesinde ssbc'nin dağılmasının ardından kuzey kore nükleer enerji ile ilgili danışmanlığını yeni dostu pakistan'dan almaya başladı. kuzey kore pakistan arasında biri gizli, biri açık olmak üzere iki anlaşma yapılmıştı. herkese açık olan anlaşmaya göre kuzey kore pakistan'a para karşılığında füzelerle ilgili bilgi verecekti. daha sonradan ortaya çıkan gizli anlaşmalar pakistan'ın kuzey kore'ye nükleer silah üretimiyle ilgili bilgi verdiğini ortaya koydu. bu aktiviteler o kadar gizliydi ki, uzun bir süre dikkat çekmedi. pakistanlı bilim adamlarının yardımıyla 1990'ların sonunda kuzey kore nükleer silahlarda kullanılan zenginleştirilmiş uranyum ve plütonyum elde edilebilecek düzeye gelmişti.


2) alışveriş listesi
kuzey kore ekonomisi nükleer tesis inşa etmek için gerekli olan su pompası, üfleme makinası gibi parçaları üretebilecek konumda değildi. öte taraftan uygulanan ambargo sebebiyle bu parçaları uluslararası piyasalarda direk alabilecek durumu da bulunmamaktaydı.

1980'lerde avrupa'da ihracat kontrolleri çok sıkı şekilde işletilmemekteydi, bunu fırsat bilen kuzey kore elçilikleri nükleer tesis için gerekli olan parçaları bunları üreten şirketlerden biraz daha fazla para vererek alabiliyordu. bu durum 2000'li yıllara kadar bu şekilde devam etti. 2000'den sonra uyanan avrupa kontrolleri sıklaştırarak kuzey kore'yi avrupa piyasasından dışarı itti.

elçilikleri aracılığı ile istediklerine ulaşamayan kuzey kore bu sefer bir başka dostu üzerinden şansını deneyecekti, çin. çin'de kurulan/ele geçirilen paravan şirketler üzerinden gerekli olan parçalar kuzey kore'ye taşınmaya devam etti. çin-kuzey kore arasında sınır kontrollerinin o kadar sıkı olmadığını söylemeye gerek yok tabi.

şu anki durumu özetlersek, uranyumu zenginleştirmek için gerekli olan bilgiye ulaşan kuzey kore, nükleer bomba üretilecek olan tesisi inşa etmek için gerekli olan malzemeleri de uluslararası piyasadan elde edebilmekteydi.


Yongbyon'daki nükleer tesis. / Fotoğraf: Business Insider

3) kuzey kore ilk kez nükleer bomba testi yaptı
2004'te dünyaya neler yapabildiğini göstermeye karar veren kuzey kore, belirli bilim adamlarını ülkesine davet etti. nükleer tesisi ziyaret eden abd'li bilim adamı siegfried hecker, kuzey kore'nin uranyumu işleyip plütonyum üretebildiğini gördüğünde oldukça şaşırmıştı. eski ama çalışır durumda olan aletlerin kullanıldığı nükleer tesis, kendisinden yapılması isteneni rahatlıkla yerine getirebiliyordu.

2006'da kuzey kore gözlerden uzakta ilk nükleer silah testini yapacaktı.

2010'da kuzey kore'ye tekrar davet edilen siegfried hecker, tesisteki eski moda araçların son model araçlarla değiştiğini ve kuze kore'nin elinde 20-25 tane nükleer bomba yapabilecek hammaddenin bulunduğunu görmüştü. 2006'dan sonra yapılan 4 nükleer deneme başarıyla sonuçlanırken, her bomba gittikçe güçlenmekteydi. son 2 denemede kullanılan bomba hiroşima ve nagazaki'ye atılanlara benzer, koca bir şehri yok edebilecek büyüklükteydi.

sscb'den plütonyum üretimini öğrenmekle başlayıp pakistan'dan uranyum zenginleştirilmesini öğrenmekle devam eden süreç paravan şirketlerle elde edilen makina parçaları sayesinde kuzey kore'ye nükleer bomba yapabilme kabiliyetini kazandırmıştı. uydu görüntülerine göre gece kapkaranlık olan ülke, tüm enerjisini askeri tesislerde kullanmaktaydı.

4) ulaşım
nükleer bomba üretebilen kuzey kore'nin elinde çözülmesi gereken tek sorun olarak bu nükleer başlıkların hedeflerine nasıl ulaşacağı bulunmaktaydı. çevresi kendisini sevmeyen ülkelerle dolu olan kuzey kore hedefleri uçakla vurmaya kalkışsa bu uçaklar savunma sistemleri tarafından indirilebilirdi. elinde füzeden başka seçenek kalmayan kuzey kore nükleer başlıkları füzelere eklenebilecek kadar küçültmeliydi.

şu ana kadar 5 nükleer bomba testi yapan kuzey kore, 2016 mart ayında yayınladığı kim jong-un fotoğraflarında füzelere eklenilecek küçüklükte olan nükleer başlıklarını dünyaya gösterdi.


2016 Mart'ındaki nükleer tanıtımdan. / Fotoğraf: Haaretz

peki kuzey kore'nin füzeleri ne kadar etkili?
1979'larda mısır'dan gelen füzeleri reverse engineering yaparak analiz eden kuzey kore bu füzelerin değişik versiyonlarını yapmaya başladı.

geçit törenlerinden görüldüğü kadarıyla kuzey kore'nin elindeki füzeler gün geçtikte gelişiyor. şu anda abd'ye ulaşamayacak durumda olan füzeler yakın komşuları tehdit etmekte. gün geçtikte gelişen füzelerin bir gün dünyanın büyük bölümüne ulaşabilir duruma gelmesi an meselesi.


özet isteyenler için özet
1) sscb'den plütonyum nasıl oluşturulacağı öğrenildi.
2) zenginleştirilmiş uranyumla ilgili pakistan'dan bilgi edinildi.
3) avrupa'nın kontrollerdeki açıklık ve çin'deki ekonomi patlaması kullanılarak gerekli olan parçalar ülkeye getirildi.
4) bilim adamları ellerinden geleni yaparak, araştırarak, öğrenerek eldekileri birleştirip nükleer bombayı üretebilir duruma geldi.

fakir, izole, gelişmemiş kuzey kore, uzun bir serüvenden sonra nükleer silaha sahip oldu.

kaynak: the inquiry podcast

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
19 Temmuz 2019
10 Kızılderilinin Kafa Derisini Yüzerek ABD Kahramanı Haline Gelen Kadın: Hannah Duston
Hannah Duston'ın bu kısa hikayesini düşünerek noktalayacaksınız.


hannah duston'ın tam adı hannah emerson duston'dır. 23 aralık 1657'de, haverhill, massachusetts körfezi kolonisi'nde doğmuştur (günümüzde massachusetts eyaleti) ölüm tarihi net olmamakla birlikte 1736 olarak tahmin edilir ve ipswich, massachusetts, abd'de ölmüştür. yerli amerikalılar tarafından yakalanmasına rağmen hayatta kalmasıyla hikayelere konu olmuştur.

hannah emerson, 1677'de thomas duston ile evlendi. king william's war (kral william'ın savaşı / 1689-1697) sırasında, kont frontenac'ın liderliğinde yaşayan fransızlar, sık sık yerli amerikalıları, ingiliz yerleşim bölgelerine baskın yapmaya teşvik ediyorlardı ve 15 mart 1697'de abenaki grubu, haverhill'e böyle bir baskın yaptı. baskın sırasında yirmi yedi kadın ve çocuk öldürüldü.


doğum yapalı henüz bir haftadan kısa bir süre geçmişti ve lohusa döneminde olan hannah duston, küçük kızı ve bir hemşire olan mary neff ile birlikte yakalandı. hannah’nın kocası ise, diğer yedi çocuğuyla birlikte kaçmayı başarmıştı.

hannah'nın yeni doğmuş bebeği vahşice öldürüldü ve hannah ile mary, esir olarak kuzeye götürüldü. 160 km'lik bir yürüyüşün ardından kafile, günümüzde concord, new hampshire olarak bilinen, merrimack ve contoocook nehirlerinin birleştiği bir adada durdu. orada iki kadın tutsak olarak bağlandılar ve başka bir köye kısa bir yolculuktan sonra soyulacakları ve kırbaçlanacakları söylendi.


adada, bir yıldan daha uzun bir süre önce yakalanmış ingiliz bir çocuk olan samuel lennardson (veya leonardson) ile tanıştılar. 30 mart gecesi, hannah ve samuel, baltaları gizlice aldılar ve kendilerini esir tutanlara saldırdılar. 10'u samuel tarafından, 9'u da hannah tarafından öldürüldü.

üç esir, daha sonra bir kano aldı ve adadan kaçtı, ancak hannah geri döndü ve kanıt sunmak için 10 cesedin kafa derisini yüzdü.


haverhill'e güvenli bir şekilde ulaştılar ve 21 nisan'da hikayelerini boston'daki genel mahkeme'ye sundular. mahkeme ödül olarak 25 poundu hannah duston'a, aynı miktarı yarı yarıya olarak da diğer iki kişiye verdi.

duston, hayatının geri kalanını sessizce yaşadı. 1732'de kocasının ölümünden sonra ipswich'e taşındı. baltalı kadın olarak ünlendi ve bir kahraman olarak anıldı, hatta heykeli bile mevcuttur. kafa derisi yüzme geleneği için önemlidir.


Duston'ın Haverhill, Massachusetts'teki heykeli.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
19 Temmuz 2019
Hiroşima'ya Atılan Atom Bombası Neden Soykırım Sayılmıyor?
6 Ağustos 1945 sabahı, II. Dünya Savaşı'nın son zamanlarında 08:45'te Japonya'nın Hiroşima şehrine atılarak 140.000 kişinin ölümüne sebep olan felaketin tarih literatürü içinde "soykırım" olarak tanımlanmadığını görmüşsünüzdür. Nedenlerine bakalım.


hiroshima'ya atılan bombanın soykırım sayılmaması... bu yanlış bir önermedir. doğru olan ise amerika'nın japonya'yı yenme mücadelesinde sonuca çabuk ulaşma isteğinin ne şekilde yorumlanması gerektiğidir?

amerika atom bombası atmadan evvel avrupa'da savaş bitmiştir ancak uzakdoğu'da japonya hala amerika'ya direnmektedir. unutulmasın ki japonya'nın amerika'ya saldırısı japonya açısından temelde bir önleme savaşıdır ve japon yayılmasının güvenliğini sağlamak için pasifikte amerika'nın belini kırmak gerektiğinden çekik gözlüler bu savaşı ister. ancak japonya'nın planı tutmaz ve 1945 yılında amerikalılar japon anakarasına çok yaklaşmıştır. gelgelelim japonlar'ın uğradıkları kayıplara ve içine düştükleri umutsuz duruma rağmen potsdam konferansı'ndan çıkanları gördükten ve almanya'nın başına gelenleri duyduktan sonra kayıtsız şartsız teslim gibi bir duruma boyun eğmeyecekleri düşünülmektedir.


savaştaki japon fanatizmini hafife almamak lazım. bir avuç pirinçle günlerce savaşan askerler ile dolu japon ordusunun, donanması ile hava gücü mahvedilmiş bile olsa yaklaşık 100 bin kişilik bir askeri güçle japon adalarında olası bir amerikan çıkarmasını beklediğini düşünüyor amerikalılar. daha birkaç ay önce kasabasındaki diner'da çilekli milkshake içip hamburger kemiren amerikalı gençlerin bu fanatizme karşı içine düştükleri dehşeti düşünün. ayrıca bu rakama çin'den ve diğer işgal bölgelerinden japonya'ya çekilecek potansiyel güçler ile japon sivillerinden direnişe katılacak muhtemel sayılar dahil değil. bununla birlikte stalingrad cehenneminden dersler çıkartan sadece ruslar ve almanlar değil. binlerce kişilik japon şehirlerinin amerikalı işgalcilere karşı ne şekil bir cehennem haline geleceğini gören çok iyi amerikalı kurmaylar mevcut.

yine de amerikalılar konvansiyonel silahlarla planlanmış bir işgal planı hazırlıyor ve adına operation downfall diyor. downfall operasyonu japonya'nın en güneyindeki kyushu adasına yapılması düşünülen operation olympic ve tokyo yakınlarına yapılması düşünülen operation coronet'ten oluşuyor. neyse uzun lafın kısası, amerikalıların yaptığı çalışmaya göre bu downfall operasyonu sonucu japonya'nın tam olarak savaş dışı bırakılmasının amerikalılara potansiyel kaybının yaklaşık 4 milyon asker olabileceği, bunun da yaklaşık 1.5-1.7 milyonunun ölü olacağı hesaplanıyor. bu hesabın çıkış noktası da o anda okinawa adası harekatındaki amerikan kayıplarının 49.000 kişiye ulaşmış olması (ek bilgi; okinawa, japon anakarasına en yakın ve en büyük ilk japon adası. işgal edilen yabancı bir toprak değil, doğrudan en has japon yurdu ve bugün netleşen son rakamlara göre amerika'nın okinawa'daki toplam asker kaybı, ölü-yaralı-kayıp-kafayı sıyırmış vs, 82.000 kişi). ayrıca çaresiz kaldıkça daha fanatikleşen ve sürekli intihar taktikleri deneyen japon askerlerinin asla teslim olmayacağına dair amerika'nın inancı okinawa'dan sonra iyice pekişiyor çünkü bu savaşta amerikalıların karşısına çıkan binlerce japon askerinden sadece çok küçük bir bölümü esir alınıyor ya da teslim oluyor.


Operation Downfall haritası.

"tarihi kazananlar yazar" diye kafa ütülemek yerine biraz o dönemki dinamiklere kafa yormak daha mantıklı. amerikalılar kapitalist bir halktır ve hayatın her noktasından kâr-zarar hesabı yapmaya alışmış bir toplumsal yapı içinde yaşarlar. bu maddi konularda olduğu gibi askeri konularda da böyledir ve japonya'ya karşı yapılan savaşta da böyle olmuştur. avrupa'da savaş bitmişken, en yakın müttefikler olan maddi ve manevi olarak göçmüş bir ingiltere ile ve haldır huldur doğu avrupa'yı sömürmeye girişen kızıl emperyalist sovyetlerin olası bir japon işgaline zerre destek ver(e)meyecekleri kabak gibi ortadayken amerikalı yöneticilerin gereksiz/anlamsız bir konvansiyonel işgale girişip ülkenin daha ileriki zamanlarında hem asker hem de işçi olarak kullanılabilecek 1.5 ila 4 milyon arasındaki gencini, açlıktan nefesi kokmaya başlamış ama imparatorlarına olan fanatizmden gözleri dönen adamlarla dolu japon anakarasına çıkartıp kırdırmaya, amerika'dan binlerce kilometre uzakta olan bu savaş alanını bir yanda aylarca yakıt, cephane, sağlık malzemesi ile beslerken zaten savaş ekonomisi yüzünden iyice sıçmış bir ekonomiyi daha da sıçık hale getirmeye devam etmeyi ve öte yandan da anavatandaki giderek artacak olan huzursuz sesleri, homurdanmaları belki fiili isyanları göğüslemeye meraklı ve gönüllü olabileceklerini düşünmek mantıksız. ayrıca elinizde belki birkaç uçak kaybı karşılığından neredeyse tüm japonya'yı dize getirebilecek potansiyelde korkunç bir silah var. unutmayınız ki ilk denemeden sonra atom bombasının gizliliği filan da kalmamıştı ve yavaş yavaş toplumda böyle bir silahın varlığı duyulacaktı. bu durumda dönemin japonya'ya karşı konsolide olan ve nefretten gözleri dönen amerikan muhafazakar seçmenlerini nasıl ikna edeceksiniz? "aman bu bombayı kullanmayalım, yazıktır soykırım derler biz tank, top, tüfek çarpışmaya devam edelim e artık birkaç yüzbin kaybımız olacak ama bu yol daha mantıklı" mı diyeceksiniz?

bir olay hakkında bazen çok basit düşünmenin, kâr-zarar hesabı yaparak hareket etmenin aslında o olayın çözümü olduğunu da unutmamak gerekir. son yıllarda insanların kafasına giren komplo teorileri bakışımızı körleştiriyor.


bu bombanın kullanılması kararının temelinde anlattığım bu kâr-zarar hesabı yatıyor, işte bu kadar basit. dolayısıyla bu bombayı atanlar dönemin şartlarının gerektirdiği nefret ortamında bu yaptıklarının o mu bu mu olduğunu falan düşünmüyor, sadece "şu bombayı hele bir atalım şu lanet savaş da bir an önce bitsin!" diyor. dolayısıyla savaştan onyıllar sonra oturdukları yerden ahkam kesen insanların atladığı çok önemli bir noktayı kaçırmamak gerekir, her tarihi olay, gerçekleştiği zamanki koşullarda değerlendirilir.

son bir not; kesinlikle bu işlerde ceset sayısı yarıştırmaya girilmemesi gerekir. ceset sayısı galibi belirlemez, sadece olayın mantıksızlığını gösterir. tarihi de kazananlar falan yazmaz. tarih orada duruyor, o tarihi yaşayanlar da kendi deneyimlerini bir şekilde bugünlere aktarıyor. ne yani madem tarihi kazananlar yazıyor peki 1944 varşova ayaklanmasındaki sovyet şerefsizliğini neden silemedi sovyetler o kadar baskıcı bir yönetime rağmen? ezbere söylenen boş lafları bırakmak gerekir...

hiroşima'ya atom bombası atılması soykırım değildir. askeri açıdan bakarsanız mantıklı bir askeri operasyondur. ahlaki anlamda bakarsanız cinayettir. sanırım anlatabildim.

son söz; harp zorunlu ve hayati olmadıkça cinayettir.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
19 Temmuz 2019
1908'deki Jön Türk Devrimi'nin Ateşini Yakanlardan Biri: Resneli Niyazi Bey
1873-1913 yılları arasında yaşamış olan Resneli Niyazi Bey (Ahmet Niyazi Bey), adı pek fazla bilinmese de tarihimiz açısından oldukça önemli bir yere sahip.


resneli niyazi bey, 1873 resne, makedonya doğumludur. arnavut kökenli bir bektaşidir. askeri okulu bitirdiği yıl, yani 24 yaşında, 1897'deki yunan savaşında büyük yararlılıklar gösterir ve bir yunan birliğini toptan esir alır. bu başarısı üzerine rütbesi yükseltilir ve esir aldığı birlikle birlikte istanbul'a davet edilir ve padişah 2. abdülhamit'in huzuruna çıkar. ancak esir aldığı yunan askerlerinin padişahın adamlarından birinin 13 yaşında albay rütbesi verilmiş oğluna teslim edilmesine ve bu veledin istanbul'da bu yunan askerlerini dolaştırıp hava atmasına şahit olur. sarayın ne menem bir şey olduğunu anlayıp padişahın yeni rütbe önerilerini reddederek resne'ye geri döner.


sonrasında bilinen 1908 devrimi'nin kıvılcımını yakar. istanbul'a da gider devrimden sonra ama sevemez orayı ve kasabasına dönüp oraya hizmet etmeye çalışır. arada trablusgarp'a geçer ve mustafa kemal ve enver paşa'nın da aralarında bulunduğu osmanlı subaylarına katılır. balkan savaşında yenilgi sonucu memleketi işgal altında kalınca istanbul'a geçmekten başka çaresi kalmaz. ancak 1913 yılında karadan gidemediği için gemiye binmek için indiği avalonya limanında, kendi koruması tarafından tek kurşun ile vurularak öldürülür. iddialardan biri, tetiği çekme emrini arnavut milliyetçilerinden esat toptani ve ismail kemal'in verdiğidir. ancak enver paşa ve ittihatçı ekibinin, fazlaca dürüst olan resneli'yi istanbul'da istemedikleri için onu öldürttüğü de güçlü bir iddaadır.

geyiği ile de ünlüdür. resneli niyazi, dağlarda bulduğu bir geyiği yanında gezdirmeye başlayarak hayvana “rehber-i hürriyet” adını vermişti. 1908’de ikinci meşrutiyet’in ilanından sonra istanbul’a getirdiği geyiğin, sonradan yazdığı anılarında, tanrı tarafından gönderilen bir yol gösterici olduğunu öne sürer. ikinci meşrutiyet’i izleyen günlerde geyik istanbul’da büyük üne kavuşur. gülhane parkı’nda halka gösterilir. hatta veliaht abdülmecit (sonradan halife) çocuklarıyla geyiği görmeye gelir. geyiğin, resneli niyazi ile birlikte çekilen fotoğrafı kartpostallara basılarak elden ele dolaşır.


To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Konuyu 2 kişi okuyor. (0 üye ve 2 misafir)
 
Seçenekler
Stil




Ticarî amaç gütmeden, maddî bir menfaat elde etmeden internet yayınlarına olanak sağlayan global bir paylaşım ağı olan ForumDenizi, adından ve vasfından da anlaşılabileceği üzere bir forum sitesidir. Forum siteleri, tıpkı sosyal medya ve interaktif sözlükler gibi 5651 sayılı kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının "m" bendine göre Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermekte olan, hizmet ve içerikleri barındıran sistemleri sağlayan veya işleten platformdur.
5651 sayılı kanunun 5. maddesine göre yer sağlayıcı, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Başka bir deyişle ForumDenizi üzerinden yapılan yazılı, görsel ya da işitsel paylaşımlardan doğabilecek yasal sorumluluk, mezkur içeriği paylaşan ForumDenizi üyesi gerçek kişilere aittir. İlgili kanunun anılan maddesinin 2. fıkrasında da çok açık bir biçimde öngörüldüğü üzere; yer sağlayıcı, yer sağladığı hukuka aykırı içerikten, ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunun 8 inci ve 9 uncu maddelerine göre haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak imkân bulunduğu ölçüde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla yükümlüdür.
Açıklanan hukuki dayanaklar temelinde, hak ihlâli iddiasında bulunan hak sahipleri İLETİŞİM linkinden yer sağlayıcı ForumDenizi yöneticilerine ihtarda bulunarak bahse konu hususu tebliğ etmeleri halinde incelemeler yapılıp, en geç 2 gün içerisinde gerekli işlemler tesis edilecektir.
5101 sayılı yasayla degişik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince ForumDenizi üzerinde telif hakkı bulunan MP3, video vb. eserlerin paylaşımı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hak sahipliği verilmiş olan MÜ-YAP tarafindan yasaklanmış olup, yasal işlem olması halinde, paylaşan kişi ya da kişilerin bilgileri gerekli kuruma verilecektir.