Forum Düzeni
Üye Günlüğü
Üyelerimizin kişisel sayfaları olarak da kullanabilecekleri, günlük tutabilecekleri ve hoşuna giden resim, yazı, video paylaşımlarında bulunabilecekleri bölüm.
Kullanıcı Etiket Listesi

Like Tree97Beğeni(ler)

Seçenekler
Seçenekler
Stil
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute

Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı

05 Temmuz 2019
Sovyet General Jukov'un İsteği Üzerine Limitli Sayıda Üretilen Gizemli İçecek: Beyaz Kola
Kolayı siyahtan başka bir renkte hayal edemezdik ama zamanında II. Dünya Savaşı'nın ünlü generallerinden Georgi Konstantinoviç Jukov bunu istemiş ve elde etmiş.

georgi konstantinoviç jukov 2. dünya savaşı'ndan kısa bir süre sonra, sovyetler birliği'nde amerikan emperyalizminin bir simgesi olarak gördüğü coca-cola'yı denemiş ve tadına hayran kalmış


Zukov

zukov, böyle bir ürünü tüketir görünme nedeniyle haber edilmesini sakıncalı bulduğu için, coca-cola'nın votkaya benzeyecek şekilde üretilip paketlenip paketlenemeyeceğini sormuş


bu istek dönemin abd başkanı harry s. truman'a iletilmiş ve coca-cola yönetim kurulu başkanı james farley ile görüşülmüş

coca-cola'yı renklendiren madde kaldırılmış ve marshal zhukov'un isteği doğrultusunda renksiz versiyon, şeffaf cam şişeler kullanılarak şişelenmiş


Renksiz kola, bu yaz Japonya'da "Coca Cola Clear" adıyla satışa çıktı. Zukov'un kolasının neye benzediği konusunda fikir verebilir.

georgy zhukov'da kolasını, "ortamlarda votka içiyorum dersin kim bilecek" şeklinde keyifle içmiş

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
05 Temmuz 2019
Georges Perec, Başyapıtı Kayboluş'ta Neden Hiç "E" Harfi Kullanmamıştı?
7 Mart 1936-3 Mart 1982 arasında dünyamızda var olan Fransız edebiyatçı Geroges Perec 1969'da, Fransızcanın en çok kullanılan sesli harfi "e"yi hiç kullanmadan büyük bir eser yaratmayı başarmıştı. Peki neden böyle bir yolu tercih etmiş olabilir?


georges perec'in kayboluş'ta "e" harfini kullanmamasının sebebi, 2. dünya savaşı'nda tüm yahudi ırkının ortadan kaldırılmaya çalışılmasını protesto etmekmiş. romanda "e" harfinin kullanılmadığı açıklanana dek hiçbir eleştirmen farkına varmamış.

yazar anne ve babasını nazi kamplarında kaybetmiştir. -e harfi eux yani 'onlar'ın temsilidir.

yazarın deyimiyle: "bir gün hayatımın nasıl bir roman olduğunu anlayacaksın."

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
05 Temmuz 2019
Tarihin Gördüğü En Yürekli ve Aynı Zamanda En Şeytan İnsan: Oskar Schindler

II. Dünya Savaşı'nda birçok Yahudi'yi fabrikasında çalıştırarak Hitler'in zulmünden koruyan ve "Schindler'in Listesi" adlı filme de konu olan Oskar Schindler'in hayat hikayesi.


28 nisan 1908, zwittau - çekoslovakya doğumlu bir iş adamı oscar schindler. ikinci dünya savaşı almanyasında, asıl amacı savaştan kâr sağlamaktı. bu fikriyat, her ne kadar ilk bakışta insanlık dışı bir düşünce olarak görülse bile, tarihin geri kalanında, onun bir kahraman ilan edilmesine zemin hazırlayacaktı.

oskar schindler, daha henüz 19 yaşındayken emilie schindler ile evlendi. askerliğini yaptıktan sonra geri döndü ve evliliğini bir süre daha devam ettirdi ancak alemlere ve kadınlara düşkünlüğüyle tanınan oskar’ın bu düşkünlüğünün tek taraflı olmaması da tanrı’nın ona bir lütfuydu. nazi partisi’ne katıldığında işsizdi. yalnız oskar’ın en büyük yeteneklerinden birisi, ikili ilişkilerini idame ettirmekteki üstün başarısıydı. tam anlamıyla bir halkla ilişkiler ve pazarlama dehası olan oskar, bu yeteneği sayesinde gestapo ve ss’le kusursuz ve kurulması zor bağlantılara sahip oldu ve bu bağlantılar ona, satın alınması zor bir dokunulmazlık ve yakın gelecekteki planları için büyük kolaylıklar sağlayacaktı. ilk olarak yahudileri kullanma fikri 1939 yılında, iki tane yahudi fabrikasını, neredeyse bedava denilebilecek meblağlara satın almasıyla başlamıştı aslında. günümüzde bile yapılması akıl edilemeyen bir patronaj hamlesiyle, yahudi halkını çok düşük ücretlere çalıştırıyor ama onlara savaş günlerinde hasretini çektikleri “insan gibi” davranıyordu. böylede hiç de kalifiye olmayan işçilerinden maksimum randıman alabiliyordu çekoslovak iş adamı.


Emilie Schindler & Oskar Schindler


ilk 3 senesinde, yaptığı kap kacak ve emaye tencereleri alman ordusuna satıyor ve milyonlarca mark’ı cebine indiriyor oluşu 1942’de çiftliğinde atıyla dolaşırken tanık olduğu getto baskını ve kırmızı paltolu bir kızın çaresiz koşuşturmasını farketmesi sonrası yerini, tarihte eşine benzerine zor rastlanan ve insanlık namına büyük yankılar uyandıracak bir harekete bıraktı. ona toplama kamplarındaki dramı, çağ dışı zulümleri ve yapılan “özel muamele”leri anlatınca oskar, plazow kampındaki yaklaşık 1100 kadar işçiyi, yine bağlantılarını ve yüksek ikna kabiliyetini kullanarak oradan çıkarmayı başarmıştı. bu, sadece onları oradan çıkarmak değil, zalim komutan amon goeth’in elinden almış, kısacası bir nevi canlarını kurtarmıştı.

nazi almanyası’nın savaşı kaybediyor oluşunu anladıktan ve kabullendikten sonra adolf hitler, kamplarda yahudilere uygulanan işkence ve esaretin dozajını artırmış ve gördükleri muamele artık soykırım halini almaya başlamıştı. bu hırçın ve insanlık dışı politika, etkilerini elbette oskar’a da hissettirmişti ve bu ona elindeki 1100 yahudiye mal oldu. insani yönünün ağır bastığını söylediğimiz oskar, işte bu sebeple o meşhur ve yahudilerin bugün hala var olmasının en büyük sebeplerinden biri olan listesini oluşturmaya başladı; schindler’in listesi’ni… oskar’ın öncelikli hedefi, o yahudileri öldürülmeden, dezenfekte edilmek için sokuldukları gaz odalarında zehirlenmeden ve daha sonra insafsızca yakılmadan nazilerin elinden kurtarmak oldu. ve bu liste, aynı zamanda, ona tam anlamıyla bir servete mal oldu. kamptan aldığı her yahudi işçi başına amon goeth’e para ödeyen schindler, amon’un göz bebeği helen hirsch’i de, zalim komutanla yaptığı kağıt oyununda onu alt ederek elinden aldı. yalnız, listede oluşan karışıklıktan dolayı, 700 yahudi grossrosen’e, 300 tanesi de auschwitz’e gönderilmişti. schindler, yine zamanında bir hamle yaparak onları tekrar trenlerle memleketine, zwittau’ya getirtti.

elindeki yaklaşık 1300 yahudiyle tekrar işe koyulan schindler, ayrılmış olduğu eşi emilie’nin de ona katılmasıyla tekrar eski günlerine döndü. işçileri tekrar kamplardan çıkarmasının gerekçesi olarak savaş malzemesi, havan topu, top mermisi yapacağını söyleyen schindler’in fabrikasından çıkan hiç bir mermi, nazi ordusunun standartlarına uygun değildi ve dolayısıyla değersizdi. zaruri işçi olarak gösterdiği yahudilerin fabrikada kalmasını sağlamak ve aynı zamanda para kazanmak imkansızdı. ve biliyordu ki, üreteceği mermilerin saplanacağı bedenler, onu para kaybetmekten daha fazla üzecekti ve schindler, bunun doğrultusunda mermileri başka fabrikadan alıp, “biz yaptık” diye alman ordusuna satmaya başladı. elbette kâr marjı oldukça düşük olan bu ticari süreç, yavaş yavaş oskar’ı, iflasın eşiğine getirmişti.



Oskar Schindler'in fabrikası.


savaş sona erdiğinde ve sovyet birlikleri zwitlau’ya ulaştığında, oskar ve emilie oradan çoktan ayrılmıştı. çünkü artık, sovyetler tarafından aranan ve kölecilikle suçlanacak olan bir savaş suçlusuydu. daha sonraları birkaç iş girişiminde büyük hüsranlar yaşadı fakat yahudi dostları ona her zaman koltuk çıktı, destekledi.

oskar schindler, en sonunda çareyi buenos aires’e yerleşmekte buldu ve insanlık tarihi boyunca görülmüş-görülecek en büyük, en yürekli ve aynı zamanda en şeytan insan, 9 ekim 1974 tarihinde de hayata gözlerini yumdu.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
05 Temmuz 2019
1066'da İngiltere'nin Kaderini Kökünden Değiştiren Olay: Hastings Muharebesi
Fransız Normanlar ve Anglo-Sakson İngilizler arasında 14 Ekim 1066'da gerçekleşen Hastings Muharebesi, bir nevi "İngiltere'nin Malazgirt'i".


aslında savaşa neden olan, daha doğrusu savaş gerekçesi hem harold'ın hem de fatih william'ın ingiliz tahtında hak iddia etmesiydi. sebebi ise alıştığımız senaryolardan farklı olarak, ingiltere kralı dindar edward'ın çocuksuz bir şekilde ölmesiydi. bu da tahtın yasal bir varisinin olmadığı anlamına geliyordu ki, böyle bir durum çok daha kötü bir neticeyle sonuçlanabilir, belki de ingiltere'yi 5-6 parçaya bölebilirdi.

neyse ki tahtın üzerinde güçlü 2 rakip çıktı. birisi 1022 - 1066 yılları arasında yaşamış, kont godwin'in oğlu olan 2. harold; diğeri ise normandiya dükü 1. robert'tan gayrimeşru bir şekilde doğma bir çocuktu. bu sebeple piç william lakabını aldığı da bilinmektedir.

ordu kıyaslamalarına geldiğimizde harold'ın ve william'ın ordularında teknolojik olarak neredeyse hiç fark yoktu. ancak harold komutası piyade gücünde daha verimli ile normanların atlılarının veriminin yüksek olduğu söylenmektedir. yine iki birlik de kılıç, balta ve ok kullanmaktadır.

asker sayıları da hemen hemen aynı olup 7.000-10.000 arasında gösterilmektedir, ancak william, harold'a göre biraz daha az sayıda askere sahiptir.


1066 yılının önemi ingiliz tarihinde büyüktür. savaş senlac tepesi'nin civarlarında gerçekleşmiştir. harold'ın orduları senlac tepesinin üzerinde kurulduklarında büyük bir avantaja sahiptiler. william'ın ise engebe aşağı bir şekilde teknolojik bakımdan ve asker sayısı bakımında hemen hemen eşit güçteki ingiliz ordularına karşı zafer kazanma şansı hiç yoktu. ya hızlı bir darbe indirecekti, ya da ingilizleri bir şekilde senlac'tan indirecekti.

önce hızlı ve çabuk bitirmek istedi. william'ın sol kolu bretonlardan, orta hattı normanlardan ve sağ kolu frenklerden oluşuyordu. bu süvarilere ani bir şok darbesi için emir verdi; ama piyadeler karşısında başarılı olamayıp neredeyse bozguna uğrayan süvariler, dağılmış bir şekilde geri döndü. bunları tekrar düzenleyen william bu kez sahte ricat emrini verdi. ingilizler bir önceki çarpışmanın zaferle sonuçlanmasının ardından bir sarhoşluğa kapılmış gibiydiler ve moralman yüksek olduklarından kendilerine güvenler tamdı. yaklaşan süvarilerin üstüne gittiler ancak bu süvariler aniden geri döndü ve ingilizlerde şaşkınlık yarattı bu durum. harold şaşkınlığının ortasında ordusunun sağ kolunun tuzağa düştüğünü fark etti ve sağ kolu topyekün imha edildi. artık savaş üstünlüğü william'a geçmişti. william ise askerlerini cesaretlendirmek için miğferini çıkararak askerlerine moral konuşması yaptı ve son darbeyi indirmek için yüklendi. atlılar ve okçular ingilizleri artık etkisiz hale getirdi ve taç sahibi harold gözüne isabet eden bir okla hayatını savaş alanında kaybetti.

bu anı özetleyen bayeux duvar halısı, bu savaşın neredeyse bir özetini içermektedir:


savaş sonrası ise az çok bellidir artık; birkaç yıl içinde william bugünkü ingiltere'nin büyük bölümünü fethetmiştir ve hastings'ten sonra "fatih" unvanını alarak fatih william sıfatına kavuşmuştur.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
05 Temmuz 2019
Bugün İsveç Olarak Bildiğimiz Medeniyetin Eski Adı: İsveç İmparatorluğu
İsveç'in 1611-1718 yılları arasındaki adı İsveç İmparatorluğu'ydu ve İsveç, o dönemlerde dünyanın en önemli güçlerinden biri olarak kabul ediliyordu.


isveç imparatorluğu, isveç'te "stormaktstiden" olarak bilinen bir dönem. pek bilinmez ama bu dönemde (1611-1721) isveç devlet-i âliyye ve lehistan ile birlikte avrupa'nın sayılı süper güçlerinden idi. imparatorluk hüviyetini otuz yıl savaşlarından sonra aldı. isveç ordusu, protestan alman prenslerinin talepleri üzerine harbe anti-habsburg tarafında iştirak etti. almanya'nın güneyine kadar ilerlediler ve her yeri yakıp yıktılar. otuz yıl savaşlarında almanya nüfusunun 3/1'i ziyan oldu, şehirler yerle yeksan edildi. bunun baş müsebbiblerinden bir tanesi isveç idi. üstünlük katoliklerin elinde iken ve protestanlar perişan bir vaziyetteyken isveçliler 1630'da geldi ve her şeyi altüst etti. öyle ki artık protestanların harpten muzaffer ayrılamaları vaziyet-i muhtemeldi. lâkin, lützen muharebesi esnasında hiç beklenmedik bir hadise yaşanır. isveç'in kralı ve aynı zamanda ordunun başı olan ii. gustav adolf (latince gustavus adolphus magnus) hava muhalefeti (çok yoğun sis ve barut dumanı) sebebiyle yolunu kaybeder ve düşmanların arasına dalar. hemen oracıkta düşmanları tarafından öldürülür (kral tek başına direnmiş ama nafile). evvela bunu kimse fark etmez ve savaşmaya devam ederler, hattâ isveç ordusu muharebeyi kazanır, fakat sis ve duman kalktıktan sonra kralın öldüğü anlaşılır. bu hadiseden sonra işler protestanların istediği gibi gitmez, zira protestanların başı ölmüştür. savaş sonunda nihayete erer, westfalya antlaşması imzalanır ve artık avrupa'da yeni bir süper güç zuhur eder; isveç imparatorluğu. isveç aynı zamanda protestanların hamisi vasfını da alır. ayrıca günümüz almanya ve polonya sınırları dahilinde olan pomeranya bölgesi ile almanya'nin kuzeyinde bir kaç şehir isveç'in eline geçer. bunun sayesinde isveç'in kutsal roma imparatorluğu dieti/meclisinde rey kullanma hakkı oldu. westfalya antlaşmasından sonra isveç yeni ülkeler ilhak etmeye devam etti. meselâ 1638'de amerika'daki delaware bölgesinde yeni isveç isminde bir koloni kuruldu (uzun ömürlü olmadı, 1655'de kaybedildi). bu kazanımlara ilaveten, gustav adolf döneminde (1611-1630) livonya ve baltık denizi etrafında birtakım şehirler (memel gibi) isveç idaresine girdi.

1655 senesine gelindiğinde ikinci kuzey harbi (farklı kaynaklarda ismi değişebilir) patlak verir. isveç, brandenburg-prusya, litvanya, kazaklar, erdel ve boğdan ile beraber danimarka-norveç, lehistan, rusya, habsburg, kırım ve hollanda ittifakına karşı savaştı. aslında isveç ordusu tek başına savaştı ve gayet başarılı oldular. öyle bir sür'atle lehistan'ı işgal ettiler ki bu olay leh tarihinde "potop szwedzki" (ingilizce the deluge) yani isveç tufanı olarak anılır. isveç ordusu lehistan-litvanya birliğinin kuzey ve batı kısmını, rus ordusu (ve don kazakları) ise doğu kısmını işgal etti. isveçliler lehistan ile uğraştığı esnada danimarkalılar fırsattan istifade ederek isveç topraklarına saldırdı. bu sebeple isveç ordusu lehistan'ı terk edip danimarka'ya hücum etti ve kısa bir sürede, riskli olmasına rağmen donmuş denizin üzerinden kopenhag'a varıp danimarka ordusunu mağlubiyete uğrattı. danimarkalılar roskilde muahedesini imzalamak durumunda kaldılar. isveç askerî ve coğrafî mânâda artık zirve noktasına ulaşmıştı, durdurulamaz bir güç idi. lâkin etrafı düşmanlarla doluydu ve müttefiği kalmamıştı, zira zirve demek, yalnızlık demektir.

1658'de imzalanan roskilde antlaşması gereği danimarka'nın vermekle mükellef olduğu haracı ödenmemesi, yine mezkûr muahedeye göre isveç ordusunda vazife yapması lâzım gelen 2 000 danimarkalı askerin silah bırakıp kaçması sebebiyle danimarka ve isveç arasında yeni bir savaş vuku buldu (sene 1659). isveç ordusu her zamanki gibi pomeranya'daki ordusunu danimarka üzerine sürdü. danimarka'da çoğu yeri ele geçirdiler, fakat bu sefer kopenhag'daki danimarkalılar teslim olmadı. bu da yetmezmiş gibi avusturya, lehistan, brandenburg ve hollanda'dan müteşekkil bir koalisyon danimarka, pomeranya, güney baltık denizi ve livonya'da mevcut olan isveç idaresi altında olan toprakları işgal etti. yine de pes etmeyen isveç kralı xx. şarl gustav, danimarka'da savaşmaya devam etti. isveç ordusunun bu harpten galip ayrılamayacağı gayet aşikâr idi, lâkin kral yine de sulh yapmaya yanaşmıyordu. bu vaziyet, kralın hastalanıp öldüğü 1660 senesine kadar devam etti. oliva antlaşması imzalandı ve savaş netice buldu, tröndelag (trondheim), lehistan'ın kuzeyinde bulunan birkaç şehir ve yeni isveç kolonisi hariç savaştan önce isveç idaresinde olan topraklar iade edildi. aynı şekilde isveç ordusunun savaş esnasında işgal ettiği mıntıkalar iade edildi. ikinci kuzey harbi lehistan için sonun başlangıcı oldu zira rus ve isveç işgali sebebiyle halkın neredeyse 3/1'i ölmüştü. fakat isveç için de olumsuz bir tesiri oldu. evvela isveç'in kendine olan güveni zedelendi. aynı zamanda bu savaş hasebiyle daha fazla düşman kazandı, müttefik kaybetti, yalnız kaldı. ama dominius marici baltis (baltık denizini domine etme) siyasasını muhafaza etti. isveç imparatorluğunun sonunu getiren âmiller de yalnız kalması ve baltık denizini "isveç gölüne" çevirme isteği olacaktı.

1660 ilâ 1700 senelerini kapsayan dönemde bir tane harp (scania harbi) hariç askerî mânâda hareketlilik olmadı. 1674'te fransa krali xiv. louis'nin arzusu üzerine isvec ordusu brandenburg'u istila etmeye başladı, fakat işler istedikleri gibi yürümedi. evvela brandenburg ordusu tarafından bir mağlubiyet tattılar, daha sonra almanya'daki toprakları (pomeranya ve bremen) brandenburg, avusturya ve danimarka tarafından işgal edildi. hattâ danimarka-norveç ordusu harbi skåne, jämtland ve bohuslän'e, yani isveç anavatanına taşıdı (norveç ordusu jämtland ve bohuslän mıntıkalarından çekilmek mecburiyetinde kaldı). harp burada "stalemate" şekline girmişti, yani ne danimarkalılar ne de isveçliler üstünlük kurabiliyordu. bu vaziyet böyle devam etti, ta ki isveç'in müttefiği fransa mes'eleye el atana kadar. fransa'nın zorlamasıyla danimarka çekildi, ayrıca savaş esnasında avusturya, danimarka ve brandenburg tarafından işgal edilen yerler tekrar isveç'e iade edildi (sene 1679).

1700'de tahta yeni oturan xii. şarl, rusya, danimarka ve lehistan'ın harp ilânıyla karşı karşıya kaldı. danimarkalılar büyük britanya, hollanda ve isveç'in baskılarından sonra pes etti, sulh yapmaya zorlandı. isveç ordusu daha sonra narva'da rusları mağlubiyete uğrattı. lehistan tehlikesini bertaraf etmek maksadıyla ordu leh ii. augustus'a müdahele etti. zaten müşkül bir vaziyette olan kral, kendisine sunulan şartları kabûl etti. bunlar olup biterken ruslar baltık denizine doğru ilerledi. şarl buraya müdahele etmek yerine doğrudan moskova'ya doğru hücum etti, ama hava muhalefeti ve rusların klasik yakıp yıkmak taktiği sebebiyle fazla ilerleyemediler ve istikameti ukrayna'ya doğru çevirmek mecburiyetinde kaldılar. poltova'da ruslarla karşılaşan isveç ordusu ağır bir hezimet yaşadı (1709). zar zor kurtulan xvi. şarl devlet-i âliyye-i muhammediyye'de bulunan bender şehrine iltica etti. sultan ahmed-i salis han hazretlerinin ruslardan gelen "şarl'ı bize teslim edin" talebini reddetmesi sonucu meşhur prut harbi başladı (1710-1711). osmanlı ordusu rusları yendi ve kral şarl ile karolinleri (isveç ordusunun askerleri) bir müddet devlet-i âliyye'de misafir olarak kaldı, masrafları devlet tarafından karşılandı, bender şehri civarında onlara mahsus "karlstad" diye bir köy kuruldu (hattâ ruslar tarafından esir tutulan isveçli kadınlar ve çocuklar osmanlı tarafından satın alındı ve isveçlilere teslim edildi). bundan dolayı xii. şarl "demirbaş" lakabını aldı. bender'de bulunan halk ve yeniçeriler bu vaziyetten memnun değildi ve bu yüzden demirbaş şarl'ı alıp başka bir yere nakletmek istediler. kralı almak için gittiklerinde bir arbede yaşandı, ancak demirbaş şarl herhangi bir zarar görmedi. bu hadise isveç'te "kalabaliken i bender" olarak bilinir. bu arbededen sonra demirbaş şarl kostantiniyye'ye nakledildi, bir süre tevkif edildi ve nihayet ülkesine dönmeye ikna oldu. iki hafta gibi kısa bir zamanda isveç toprağı olan pomeranya'ya vardı. kralın kendi beyanına göre devlet-i âliyye'deki günleri "lathundsdagar" yani keyfî bir hayat sürdüğü, pek meşgul olmadığı bir dönemdi. ülkesi için reformlar düşünebilme imkânı mevcuttu. yanındaki adamlara osmanlı'daki sistemi tetkik ettirdi, suriye ve mısır'a kadar adam yolladı ve bizzat osmanlı bahriyesindeki gemilerin çizimini yaptı. osmanlı'dan isveç'e birçok reform ve fikir götürdü, ama imparatorluğun akıbeti pek açık değildi.

demirbaş şarl, karolinler ve rivayete göre sultan ahmed-i salis han tarafından krala refakat etmesi için tahsis edilen 100 osmanlı askeri (bir diğer rivayete göre kral xii. şarl bu askerlere isveç'te askersund diye bir şehirde yaşamalarına müsaade etmiş, ama bu rivayet pek sıhhatli değil) onbeş gün içinde isveç toprağı olan pomeranya'ya ulaşır. isveç'e ulaşan kral ülkesini şiddetli bir harbin içinde bulur (bu aslında 1700'de başlayan büyük kuzey harbinin devamıdır). doğuda ruslar isveç hâkimiyeti altında olan finlandiya'yı işgal etmiş, kara yoluyla başkent stockholm'e ilerliyordu. batı'da danimarka-norveç krallığı skåne ve başka mıntıkaları işgal etti. isveçliler evvela danimarkalıları saf dışı etmek için oslo'ya saldırdı. büyük bir dirençle karşılaşan isveçliler çekildi. bu sefer fredriksten kalesine (norveç'teki halden şehrinde bulunuyor, norveç danimarka'ya bağlı olduğu için buraya saldırı gerçekleştiriliyor) hücum ettiler ama nisbeten daha güçsüz kaldıkları için yine çekildiler, ama pes etmediler, takviyelerle birlikte mezkûr kaleyi bir daha muhasaraya aldılar. teftiş için hendeğe inen xii. şarl kafasından vurularak öldürülür (sene 1718). bu hadisenin faili, onca tetkik ve araştırmaya rağmen hâlâ meçhul. kimilerine göre karşı mevziden gelen bir kurşunla ölür, kimilerine göre savaşmaktan artık bıkan isveç askerleri tarafından öldürülmüştür. isveç ordusu ağır zaiyatlar vererek bulundukları yeri terkeder. ince giyinmiş askerler, omuzlarında xii. şarl'ın cenazesiyle, şiddetli soğukta ilerleyerek isveç' e doğru yol aldı. birçok asker donarak öldü. bu vaka isveç tarihinde, "karolinernas dödsmarsch" (ingilizce carolean death march) yani "karolinlerin ölüm yürüyüşü" olarak geçer. danimarka ile bir antlaşma yapılır ve iki devlet arasında sulh sağlanır. fakat büyük kuzey harbi bitmez. doğuda ruslar hâlâ savaşmaktadır ve isveçliler pes etme niyetinde değildiler. lâkin bu beyhude bir direniş idi, zira artık karşılık veremeyecek hâldeydiler. rus donanmasındaki kalyonlar başta uppland (stockholm'un da dahil olduğu vilayet) ve södermanland vilayetlerinde olmak üzere bazı şehirlerde (södertälje, nyköping, norrköping, umeå ve piteå) taaruzda bulundu. isveçliler nihayet sulh yapmaya yanaşır ve nystad antlaşması imzalanır. bu antlaşma ile birlikte isveç pomeranya'nın bir kısmı ile livonya ve estonya gibi mıntıkaları kaybeder. fakat topraklar haricinde protestanların hamisi vasfı ile imparatorluk/büyük güç statüsünü/hüviyetini kaybederler. artık isveç tarihinde yeni bir devir başlar...

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
05 Temmuz 2019
IŞİD'e sızıp yüzlece saldırıyı önleyen kahraman subayın sonu acı oldu

Şimdi okuyacaklarınız Vatanım Sensin ya İçerde dizilerinden etkilenilmiş bir hikaye değil. IŞİD'le mücadelede gelinen noktada önemli bir payı bulunan Irak'lı subayın gerçek hayat hikayesi bu.

Harit el-Sudani Irak ordusuna mensup bir yüzbaşıydı. Irak ordusunun terörle mücadele birimi olan FALCON İstihbarat Birimi mensubuydu.



Yüzlerce saldırıyı önledi

Vazifesi gereği gerçeği ailesinden bile saklayarak cihatçı bir militan gibi IŞİD saflarına katıldı. 16 ay boyunca kaldığı IŞİD saflarında önce kendini sevdirdi, sonra topladığı istihbaratları üstleriyle paylaşmaya başladı. Bu süre içinde ailesi perişan oldu. Ancak kahraman yüzbaşı çok büyük işler başardı.

Harit el-Sudani Türkiye'de Suriye'de saklanan IŞİD'in üst kademelerinden 5 ismin öldürülmesini sağlayan kişi. Yüzbaşının verdiği istihbaratlarla tam 30 intihar saldırısı önlendi ve 18 canlı bomba ölü ya da diri ele geçirildi. Ayrıca Bağdat'ta gerçekleşecek olan yüzlerce kanlı eylemi de verdiği bilgilerle önledi.

Bunlar olurken IŞİD kendisinde şüphe duymaya başlamıştı elbette. Kahraman subay açığa çıkma korkusuyla ve engel olamadığı eylemler sebebiyle çok yıpranmıştı.


Casus kendini kabul ettiriyor

Aslında Harit'in IŞİD'e sızması kolay olmadı. Kendisi bir Şii'ydi ve IŞİD'in inanç argümanlarına çok hakim değildi. Ancak bir sünni kasabası olan Ramadi'de yaşadığı için jargona hakimdi. IŞİD'in yaptıklarını dayandırdığı ayetleri öğrendi ve IŞİD'e katılmak için görüşmelere başladı.

Birkaç küçük görevle kendini kabul ettirdikten sonra çok önemli bir vazife almayı başardı. “Ebu Şuayb” lakabını alan casus subaya cihatçıların verdiği vazife şuydu: Canlı bombaları şehirler arasında taşımak.

Açığa çıkmadan canlı bombaları devre dışı bırakıyor

Ebu Şuayb, canlı bombaları patlayacakları yere taşımadan önce Irak ordusuna haber uçuruyor. Bomba patlamadan önce Irak ordusu jammer ile gelip bombanın patlamasını engelliyor. Ya da casus subay bir bahaneyle canlı bombayı araçtan indiriyor ve açık hedef haline getiriyor. Iraklı keskin nişancılar da canlı bombayı etkisiz hale getiriyor.

Irak ordusu, yüzbaşının deşifre olmaması için, önlediği her canlı bomba saldırısında sahte haberler yayınlatıyordu.

Tüm bunlara rağmen subay hakkındaki şüpheler gittikçe artıyordu. Birçok kişi onun ajan olduğunu düşünse de üstlerine bunu kanıtlayamıyorlardı.

Kahraman subay 16 ay boyunca sayısız başarıya imza attı ancak 2017'nin ocak ayında açığa çıkıp İŞİD tarafından öldürüldü. Olay şöyle gerçekleşti:

Harit el-Sudani bir görev için Termiye şehrindeki bir çiftliğe gönderildi. Irak ordusu bunun bir tuzak olabileceğini fark etti ve görevi bırakmasını tavsiye etti ancak o bunu dinlemeyerek çiftliğe gitti. Aslında IŞİD'liler onu bir casus olduğunu anlamış ve onu katletmişlerdi.

Irak güvenlik güçleri çiftliğe ertesi gün bir kurtarma operasyonu gerçekleştirdi ancak Sudani'den iz yoktu. 6 ay kadar Irak ordusu casus subaydan bir iz aradı ancak bulamadı. Altıncı ayda IŞİD'in yayınladığı bir infaz videosunda kahraman yüzbaşının infaz edildiği görüldü.

Harit el-Sudani'nin casus olduğunu bilmeyen, IŞİD'e katıldığını sanan eşi ve çocukları da şu an hem onun kahramanlığıyla gurur duyuyor hem de üzülüyor. Karısı "Keşke bana söyleseydi ama endişeleneceğimi de bilirdi. Çocuklarımız için üzülüyorum" dedi.

Kaynak: The New York Times

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
05 Temmuz 2019
Sonu Hüsranla Biten Bir Savaş Hikayesi: Çocuk Haçlı Seferleri
Kudüs'ü geri alma seferi için 1212 yılında yola düşen 8-14 yaşları arasındaki 50 bin çocuğun seferi tamamlayamadan nasıl da hüsran bir hikayeye kurban gittiklerine bakalım.


kudüs'ün selahaddin eyyubi tarafından ele geçirilmesinden sonra üst üste yapılan haçlı seferlerinin amacından saparak, papanın mersine götürmeye çalıştığı haçlı ordusu venedikliler sayesinde tersine gitmiş ve istanbul'da son bulmuştu. haçlı seferleri hareketini papalığın tarihi bir misyonu olarak gören papa ııı. ınnocentius (1198-1216) bu yüzden doğu'ya yeni bir sefer daha yapılabilmesi için ısrarla faaliyetlerine devam etmiş ve vaizler avrupa'nın her tarafını dolaşarak halkı yeni bir haçlı seferine katılmaya davet etmişlerdi. işte çocuklar da avrupa'da yıllardan beri durmadan devam eden bu çağrıların etkisinde kalıp 'kutsal toprakları kurtarmak' iddiasıyla harekete geçince, 1212 yılı 'çocukların haçlı seferi' adıyla tarihe geçen olağanüstü şaşırtıcı bir olaya sahne oldu.

mayıs 1212'de, st. saint-denis'de on iki yaşlarındaki etienne adında bir çoban çocuk, hazreti isa'nın kendisine görünerek onu haçlı seferlerini vaaz etmekle görevlendirdiğini ve tıpkı hz. musa'nın kızıldenizi ortadan ikiye ayırdığı gibi kendilerine de denizin açılacağı ve kolayca kudüs'e ulaşarak kutsal toprakları kurtaracağını söylüyordu. pek çok çocuğu hatta bazı büyükleri bile ikna eden çocuk fransa içerisinde yayılarak gönüllüler toplarlar. ve çocuklar vendôme şehrinde toplanarak harekete geçerler.


çocuk ''haçlı ordusunun'' içinde ailelerinin gönderdiği çocuklar, evlerinden kaçan asilzade çocukları, yaşlı hacılar vardı. sayıları yaklaşık 50.000 civarı olan bu ordunun çoğu yazın kurak geçmesinden dolayı daha marsilya'ya ulaşamadan açlıktan ölmüş, bazıları ise evlerinin yolunu tutmuşlardır. marsilya'ya ulaştıklarında ise çocukları kandıran tacirler çoğunu müslümanlara köle olarak sattılar. gemiye binen bazı çocuklarsa gemilerinin batması sonucu hayatlarını kaybettiler.

aynı yıllarda almanya'da da daha büyük bir çocuk haçlı seferi gerçekleşti. nikolaus önderliğinde gerçekleşen bu sefere katılım daha büyüktü ve asiller çoğunluktaydı. bu çocukların amacıda aynıydı ancak onların sonu daha hazim olacaktı. çocukların çoğu alplerde soğuğa teslim olurken yalnızca 3'te 1'i cenova'ya ulaşabildi. ancak bu çocuklardan bir daha haber alınamadı. ancak nikolausun bu gemilere binmediği ve yanındaki az sayıda çocukla papayı görmeye gittiği bilinmektedir.
Neoma bunu beğendin

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 14 Ocak 2019
Nereden: .
Mesajlar: 17.206
Konular: 13075
Cinsiyet:Bayan
Seslenenler: 296 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 29 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 945
Verilen Beğeni: 20
Nereden: .
Rep Gücü: 28
Neoma is a name known to allNeoma is a name known to allNeoma is a name known to allNeoma is a name known to allNeoma is a name known to allNeoma is a name known to all
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
05 Temmuz 2019
Gusel paylasimlar (:
Farkedmez bunu beğendin
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
05 Temmuz 2019
Hesnâ Nickli Üyeden Alıntı
Gusel paylasimlar (:
Teşekkürler hanfendi
Neoma bunu beğendin

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019
Tarihin Efsaneleşmiş En Büyük Facialarından Biri: Franklin Expedition
AMC'nin 2018 yapımı dizisi The Terror'un da konusu olan Franklin Expedition, tarihin en ilginç vakalarından biri.


efendim, bir kısmınızın bildiği üzere şu sıralar(2018 ilk yarısı) yabancı film pörtföyü arasıdan sıyrılan the terror adında bir dizi var. abc yapımı ve aynı adlı kitaptan uyarlama. her ne kadar kitapta fantazi kurgular yer alıyorsa da olay, tarihi gerçeklere dayanmaktadır ve bununla da kalmayıp, tarihin en vahim keşif girişimi ve bir facia olarak kayıtlara geçmiştir.

bir ekşi sözlük geleneği olarak, çayınızı kahvenizi kapıp gelin, ben de size tarihe "franklin expedition" olarak geçen bu olayı öncesi ve meydana geliş sebepleriyle anlatayım.

malumunuz, kristof kolomb'un 1492'de kazaran amerika kıtasına ayak basması dünya denizcilik tarihinde önüne geçilemez bir keşif furyasının doğmasına vesile oldu. magellan'ın dünya etrafında dolanmasıyla bu furya hızlanmaya başladı. hemen ardından hernan cortez'in aztek imparatorluğu'nu, francisco pizarro'nun da inka imparatorluğu'nu yıkmasıyla ortamda buldukları binlerce ton altın ve mücevher taşa ek olarak değerli ne varsa, amerika kıtasından ispanya hazinesine akıtmaları bir anda ispanya'yı dünyanın en zengin imparatorluğu haline getirdi ve bir patlama yaşattı. e hal böyle olunca da donanması olan tüm ülkelerin, tabiri caizse gözü döndü. takip eden yıllarda portekiz hindistan'a yerleşti. bir yüzyıl sonra da hollanda, güney afrika ve endonezya'ya kapak attı.

yıllar 1700'lere geldiğinde, bu “dünyayı keşif furyası” en parlak çağını yaşamaya başladı. 1700'lerin ikinci yarısında dünya'da hala bilinmeyen birçok fenomen, ve bu fenomenlerden türetilen efsane ve olasılıklar, insandan insana doğruluğu bilinmeden dedikoduyla grip gibi yayılıyordu. herşey varsayımdı, ama olabilme ihtimali de vardı.

mesela 1700'lerin dünya haritalarında uzak doğu asya kıyıları kesin olarak bilinmelerine rağmen, bu kıyıların ötesinde ne olduğu bilinmiyordu. pasifik okyanusu'nun olduğu yerde kocaman bir boşluk bulunuyordu. hollandalı abel tasman, bu boşlukta ne olduğunu öğrenebilmek için endonezya'dan pasifik okyanusu'na açılmış ve kurak ve dev bir kıyıyı takip ederek önce tazmanya adasını keşfetmiş, yoluna devam ederek başka bir büyük kara parçasına denk gelmiş ancak buranın yerlilerinin adamlarını vahşice öldürmesi sonrasında geri çekilmiştir. tam da bu noktada ingilizler, pasifik okyanusu'nun tam ortasında abel tasman tarafından rapor edilen kıyıların, pasifik okyanusu'nun "kocaman bir boşluk" olarak göründüğü haritalardaki henüz keşfedilmemiş dev ve zengin bir kıtaya ait olduğunu konuşmaya başladılar. o kocaman boşluğun ortasında, amerika gibi dev bir kıta, ve o kıtanın zenginlikleri, altınları, gümüşleri, değerli taşları ve ilginç havyanları ile bitkileri olmalıydı. bu teorik kıtaya, terra australis adını vermişlerdi: great south continent(büyük güney kıtası). bu sadece bir varsayımdı ve bu kıtayı bulmak için gönderdikleri kaptan james cook, tüm bu hayalleri boşa çıkarttı ama ingiltere topraklarına önce yeni zelanda, sonra avustralya, en son olarak ta kanada’nın batı kıyıları olan british columbia'yı kattı.

1800’lü yıllara gelindiğinde ingiltere, çin ile çok sıkı bir ticaret içindeydi ve çin'e ulaşabilmek için afrika'nın tamamından dolanıp üstüne hindistan ve endonezya'dan geçmek, aylar hatta yıllar alan süren çok masraflı bir süreçti. ingilizlerin çin'e ulaşmak için bir kısayol'a ihtiyaçları vardı. yine tam da bu sıralarda, bir başka dedikodu yayıldı: amerika'nın kuzeyinden dolanarak çin'e mesafeyi yarısından da fazla kısaltacak bir denizyolu, "kuzeybatı geçidi" olmalıydı. ya da ingilizce'deki adıyla, "northwest passage".

kanada zaten artık ingiliz sömürgesiydi ve grönland ile beraber doğu kıyılarının haritaları çizilmişti. alaska ise ruslar ve bizzat kaptan james cook tarafından en küçük girintisine kadar haritalanmıştı. işte tam da bu ikisinin arasında, haritada "bilinmeyen" bir boşluk vardı. ve herkes de, bu boşlukta yazları buzlarının eridiği bir deniz geçidinin varlığından emindi. onlara göre, bu geçit sadece keşfedilmeyi bekliyordu.

keşif furyası, 1800'lerin başlarında tropikler dahil dünyanın ikliminin sıcak ve ılıman olduğu tüm yerleri haritada bulmuştu. geriye sadece insan yaşamına tehlike oluşturan aşırı soğuk iklimin hakim olduğu kutuplar kalmıştı.

antarktika'nın ötesinde herhangi birşey olmadığı, 1839-43 arasında james clark ross önderliğinde 4 yıl süren ve "ross expedition", yani "ross keşif seferi"nde kesinlik kazandı. yine de bu keşif ile manyetizma, gökbilim, buzulbilim, biyoloji, botanik ve jeoloji gibi birçok bilim dalına çağının ötesine sıçrama yaptıracak bilimsel veriler toplanmıştı.

james clark ross'un bu seferinden sonra dünya üzerinde haritada geriye bilinmeyen tek bir şey kalmıştı: kuzey kutbu. ve kuzey kutbu söz konusu olunca da, ister istemez herkesin aklında sözde hala keşfedilememiş olan "kuzeybatı geçidi" geliyordu.

işte bizim hikayemiz, tam olarak buradan başlıyor. ingilizler için geriye keşfedilecek, dünya tarihine adlarını bir kez daha yazdıracakları son bir büyük keşif şansı kalmıştı. kuzeybatı geçidi, artık keşfedilmeliydi.

bu işe aşırı derecede büyük bir ciddiyetle eğildiler. bu son büyük ve onurlu görev için ellerinde ne varsa çekinmeden öne sürecekler, en büyük masraftan dahi kaçınmayacaklar ve yine bu görev için, en iyinin en iyisini seçeceklerdi.

james clark ross'un çığır açan antarktika seferinde kullandığı 2 savaş gemisi vardı. hms erebus ve hms terror. bu ikisi aslında birer kıyı bombardıman gemisiydi ve erebus, terror'dan biraz daha büyüktü. ingilizler bunları aldı ve tarihte bir ilk olacak şekilde kutupların sert şartlarına ellerinden geldiği kadar dayanabilecek şekilde modifiye ettiler. gemilerin teknesinin deniz seviyesindeki kısmını metalle sardılar ve buzu kırabilsin diye de burunları özellikle güçlendirildi. hms erebus ve hms terror, tarihte ilk kez hem yelkenli olup hem de buhar motoruyla pervane itişi sistemine sahip olan gemiler oldular. bu pervaneler çalıştırıldığında, buhar motoru gemilerin her birini 4 knot hızında ilerletebiliyordu ancak bu sistem sadece çok ihtiyaç duyulduğunda kullanılmalıydı. bunun sebebi de gemilerin alabilecekleri toplam kargo ve ağırlıktı. yani bu buhar motoru için bulundurabilecekleri kömür, çok fazla olamazdı. çünkü gemilerin bu destansı seferinin ne kadar süreceği öngörülemediğinden, her iki gemide toplam 135 kişilik mürettebatı 3 yıl doyurabilecek kadar gıda stoklanmıştı.

teknolojik olarak imkanın elverdiği en son teknoloji ile donatılan bu gemiler hazırlandıktan sonra iş, bu gemileri layıkıyla yüzdürecek en iyinin en iyisi olan personeli seçmekti. işte burası, ipin ucunun kaçtığı ve herşeyin sapa sarmaya başladığı nokta oldu. kraliyet donanması bu iş için önce en ünlü ve başarılı olan soylulardan başladı, ki bunlara james clark ross da dahildi. ancak hepsi ardı ardına bu teklifi reddetti. james clark ross'un nedeni, karısının artık başka bir sefere çıkıp hayatını riske atmasını istememesiydi. hal böyle olunca da donanma, seçeneklerini ve tercihlerini mecburen aşağı çekti ve bulabileceğinin en iyisiyle yetinmeye karar verdi.

bulabildiklerinin en iyisi, daha önce kanada'da keşif seferi yapmış olup an itibarıyla tazmanya valisi olan yüzbaşı sir john franklin'di. hms erebus'a kaptanlık yapacak john franklin'in komutasında, hms terror'e kaptanlık yapacak isim konusunda ise aslında pek de istemedikleri bir adamı kabul etmek zorunda kaldılar. james clark ross'un en iyi arkadaşı olup, antarktika'daki o ünlü seferde yine hms terror'un kaptanlığını yapmış olan francis crozier. francis crozier aslında hiç istenen bir adam değildi çünkü ingiliz değildi. normal bir aileden gelmiş bir irlandalı idi. yani “üstün ırk”tan değildi. yine bu seferde yer alacak bir başka subay da, soysuz bir aileden gelmesine rağmen son derece karizmatik ve eğitimli olan ve soylu bir ailenin evlatlık olarak yetiştirdiği james fitzjames'ti.

neyse, efendim bu adamlar 19 mayıs 1845 günü yola çıktılar ve önce grönland'a vardılar. john franklin, mürettebatı tarafından çok sevilen bir adam olmasına rağmen disiplini herşeyin önünde tutuyordu ve küfür ve sarhoş olmayı yasaklamıştı. yasaklarına uymayan 5 kişiyi grönland'da gemilerden indirip ingiltere'ye geri göndermekte tereddüt etmemişti. velhasıl o 5 kişi, o an aslında ne kadar şanslı olduklarını ancak yıllar sonra anlayabileceklerdi.

10 tane öküz kesilip grönland'daki soğuk havada etleri doğal bir buzluktaymış gibi istiflendikten sonra 2 gemi hareket etti ve en son temmuz 1945'te, balina avcıları tarafından baffin körfezi'nde görüldüler. bu andan sonra da, tıpkı kuzeybatı geçidinin kendisi gibi haritadan ve tarihten kayboldular. temelli...

birden yokolmuşlardı.

2 yılın ardından ingiltere ardı ardına keşif seferleri düzenlemeye başladı. artık amaç kuzeybatı geçidini değil, kaybolan mürettebat ve gemileri bulmaktı. ilerleyen yıllarda, bu seferlerin her birinden birçok akıl almaz derecede farklı ipucu ele geçirildi; ancak tam olarak ne olduğu asla anlaşılamadı. sanki ortada devasa bir yapboz vardı ve kuzey kutup dairesinde tüm parçalarına dağılmıştı, ve bulunabilen az sayıdaki küçük parçaları da birleştirildiğinde tüm resmi göstermekten çok uzaktı. gizem asla çözülemedi. ta ki 2000'lere kadar...

aradan geçen 150 yılda hem denizden hem karadan yapılan birçok sefer akabinde bulunan binbir türlü eşya, mesaj ve gömülmüş cesede ek olarak inuit(eskimo) sözlü geleneklerinde yer alan anlatı ve hikayeler kayıt altına alındı ve en nihayet önce 2014'te hms erebus, ardından da 2016'da hms terror'un enkazlarının nunavut eyaletindeki king william adası körfezinin 30 metre altında batmış halde keşfedilmesiyle büyük resim, çok şaşırtıcı ve sürpriz dolu olaylar içeren bir şekilde ortaya çıktı.

olaylar gerçekten çok ilginçti. ve bir o kadar da vahim. daha kutup dairesine girer girmez mürettebatın bir kısmı tüberküloz'a yakalanmış ve 3 kişi ölmüştü. ancak faciaya yol açan esas unsur, bundan sonra john franklin'in takip ettiği rotaydı. mesele şu ki, franklin "peel sound" adı verilen bir kanaldan ilerlemişti. işte başını belaya saracak olay da buydu: özellikle bu viktoryen dönemde ingilizler kendilerini dünyanın en üstün ırkı olarak gördüklerinden, yerli inuit avcılarla iletişime geçme gereği duymamışlar ve onları vahşi, yabani ve barbar varlıklar olarak görüyorlardı. eğer ki konuşsalardı, buzların erimiş olduğu bir dönemde geçtikleri peel sound'un aslında kuzey kutup dairesindeki en kaotik noktalardan biri olduğunu öğreneceklerdi. çünkü peel sound kanalı buz tuttuğu zaman aşırı derecede sert ve kalın tutuyordu ve tüm o buzların altında, ilk bakışta deniz değil de kara olduğu izlenimi veriyordu. ve o buz da, tam da hms erebus ve hms terror tam ortasından geçerken öyle bir tuttu ki, iki gemi de buza saplandı. saplanış ki ne saplanış, sanki kazık sokularak kayaya gömülmüşlerdi.

facia böylece başlamış oldu. 1800'ler, bilenler için "küçük buzul çağı"(little ıce age) denen bir dönemdir. özellikle 1815'te patlayan tambora yanardağı, 100 yıl boyunca dünya iklimini birkaç derece düşük tutmuştu. dolayısıyla buzun içine saplanıp kalan gemiler, takip eden dönem ve yıllarda, buzulların kendi hareketleriyle sürüklenmeleri haricinde kıpırdayamadı. ilk başta manzara korkutucu değildi. gemilerde 3000 kitap vardı ve tüm kamaralar ısıtma sistemiyle donatılmıştı. 3 yıl yetecek gıda vardı. fakat zaman ilerledikçe, bambaşka bir sorun belirdi ve büyüyüp bu koskoca seferi temelinden sarsarak yokoluşa götürdü.

insanlarda baş ağrılarını takip eden fonksiyonel bozukluklar, ve en son olarak delilikle son bulan ölümler belirmeye başlamıştı. insanlar ruh ve zihin sağlıklarını kaybederek ölmeye başlamıştı. bunun sebebi, yedikleri konservelerdeydi.

1980'lerde bulunan cesetlerden alınan saç ve doku örneklerinde, normal bir insan bünyesinin kaldırabileceğinin nerdeyse 10 katı kurşun saptanmıştı. yani bu adamlar, kurşun zehirlenmesinden ölmüştü. ilk önce dokuları kararmış, sonra dökülerek tarif edilemez acılar yaşatmış ve tüm bunlar zihnin sağlığını yitirmesiyle ölüm şeklinde son bulmuştu.

bulunan konserve örneklerinden bir gerçek ortaya çıktı: konserveleri hazırlayan 2 firmadan biri, londra'ya yerleşen bir macar'ın kurduğu bir firmaydı ve bu macar beyefendi, sırf işi alabilmek için fiyatı düşürdükçe düşürmüş ve en sonunda ihaleye konmuştu. ancak işin aciliyeti olduğu için konservelerin kapaklanıp mühürlenmesi işlemi baştan savma olmuş ve bu işlemde kaynatıcı olarak kullanılan kurşun, zaman içinde konservenin içindeki yemeğe karışmıştı. ve insanlar da bu konserveleri tüm yolculuk boyunca ve buza saplandıkları andan itibaren düzenli öğünlerle yemişti.

ingiliz hükümeti, kayıp keşif grubunu veya en azından gemileri bulana 20.000 sterlin, yani günümüz parasıyla 2 milyon sterline yakın bir ödül koydu. e haliyle, aralarında james clark ross’un da olduğu birçok kişi kurtarma seferlerine çıktı ancak bulunanlar ilk ölen 3 kişinin gömülü donmuş mumyaları ve küçük alet edevat oldu. inuit’lerin anlattığı hikayeleri ise kaale almıyorlardı. ama başka elementler de vardı: 1848'de peel sound'un girişine gelen bir arama gemisi, peel sound'a bakıp "john franklin bu buz yığınının içine yüzmüş olamaz" deyip aramasını sonlandırmıştı.

1859’da yola çıkan bu keşif seferlerinden biri, teğmen william hobson öncülüğünde taşların üst üste konulmasıyla oluşturulmuş bir zaman kapsülü(time capsule) buldu. bu, muazzam bir keşifti. çünkü o zamanlar, sefer yapan gemilerin tümünün yakın oldukları karaya bir zaman kapsülü içinde rapor bırakması kuralı vardı. böylece kaybolsalar bile akıbetleri hakkında bir tahmin yapılabilecekti.

zaman kapsülünün içinden bir mektup çıktı. ilki, 28 mayıs 1847 tarihliydi ve kaptan franklin öncülüğünde, herşeyin kusursuz şekilde ilerlediği ve buzların erimesini beklediklerini yazıyordu. ancak mektubun kenarlarında ikinci bir mesaj daha vardı ve bu mesaj okunduğunda, tüm resim birden karanlık hale geldi: ikinci mesaj tam 1 yıl sonra 1848 mayıs’ında yazılmıştı ve franklin ile beraber 9 subayın da olduğu 24 mürettebatın ölmüş olduğunu ve komuta kademenin francis cozier tarafından yürütüldüğünü yazmakla kalmamış, buza saplandıkları ilk kıştan itibaren buzların hiç erimemiş olduğunu ve 1 santim bile ilerleyemediklerini anlatmıştı. facia büyüyordu.

1860 ve 1869’da charles hall öncülüğündeki 2 keşif, bilgi edinmek için daha çok inuit’ler üzerinde yoğunlaştı ve ilk defa, yabani ve barbar olarak gördükleri halktan çok ciddi bilgiler edinmeye başladılar. ilk önce king william adası’nda içinde çok fazla sayıda ekipman olan bir kayık ve içinde 2 ceset buldular; fakat bir sorun vardı: kayık, gemilerin olduğu yöne yönlendirilmişti. daha sonra da yine inuit’lerin yardımıyla birçok cesedin kalıntılarına ulaşıldı: bu cesetlerden biri de, zamanının en parlak beyinlerinden olan tıp uzmanı harry goodsir’e aitti.

charles hall, inuit’lerle iletişime geçerek hikayenin aydınlanmasındaki en büyük unsuru, “tanık hikayelerini” devreye sokarak çığır açtı. birçok inuit, olanlara tanık etmişti ve bu beyaz adamlara dair anlatacak, kendilerine ilginç gelen birçok anıları vardı.

francis crozier ve adamları 1848 yazında, charles hall’ın 1869’da bulduğu kayığı, gemide çikolataya kadar ne kadar yaşam desteği ünitesi varsa doldurarak çok büyük bir partiyle güneye doğru yürüyüşe çıkmışlardı. ancak mesafe çok uzundu ve bu adamların her tarafı, inuit’lerin dediklerine göre şişlik ve yara içindeydi. hepsi hastaydı. birçoğu yavaş yavaş c vitamini eksikliğinden kaynaklanan iskorbit hastalığından çürüyor, geri kalanı ise yıllar içinde hem konservelerden hem de gemilerin içindeki su sistemini yayan boruların kurşun kaynaklı olmasının da etkisiyle, kurşun zehirlenmesiyle yavaş yavaş acı içinde eriyorlardı. güneye yürümüşler, ancak bir noktada pes ederek geri dönmeye karar vermişlerdi. yürüyüş umutsuzlukla sona ermişti ve hepsi, “ev” olarak bildikleri tek yer olan gemilere dönmeye karar vermişlerdi. buzların erimesi, tek umutlarıydı.

2 eskimo, charles hall’a tanık oldukları hikayeleri kronolojik olarak anlatırken hikaye gittikçe daha da karanlık ve insanlık dışı bir hal aldı. 1850 yazına gelindiğinde bir partiyle karşılaşmışlardı ve partide 30 kadar adam vardı, açlıktan kırılıyorlardı. başlarındaki uzun boylu bir adam, inuit dilini bilmemesine rağmen kendilerine gelip aç olduklarını yalvarırcasına el işaretleri ve seslerle anlatmaya çalışıyordu. ınuitler için bu adamlar garipti: çünkü 4 yıldır burdaydılar ve hala bir fok bile avlamayı bilmiyorlardı, öğrenmemişlerdi. bu beyaz adamlar nasıl bu kadar cahil olabilirdi? buna rağmen adamlara yardım edip ellerinde istifledikleri etleri verdiler, ancak ertesi sabah hemen sıvıştılar: 2 inuit, 30 adamı doyuramazdı.

yine başka bir inuit, aynı yılın kışında gemilerin kendi kendilerine olduğu bir gün, boşaltılmış olduğunu düşünüp içinde kullanışlı birşey bulabilir miyim diye girdiğinde karşılaştığı manzarayı anlatır: içerde bir sürü adam vardı ama hepsi hareketsizdi ve hastaydı: hepsinin yüzleri, elleri derileri, tüm vücutları simsiyahtı. hem kurşun zehirlenmesi, hem iskorbit, hem soğuk yanmasından kangren hem de açlık, tüm vücutsal fonksiyonlarını yoketmişti ve artık ölmeyi bekliyorlardı. kendisi gemiden çıkacakken bu adamlar birden dirilmiş ve onu gitmekten alıkoymak istemişlerdi. tam o sırada yine uzun bir adam gelip inuiti kurtarmış, ve kamarasına çekerek el işaretleriyle birkaç yüz metre ilerdeki başka bir kampa gitmemesi konusunda kendisini uyarmıştı.

bu uzun adamın sözkonusu inuit’e gitmemesi için uyardığı kamp hakkındaki fikirler, ancak yüzyıl sonra toplu bir halde bulunan kemiklerin incelenmesiyle ortaya çıktı.

tüm gıda tükenmişken ve avlanmayı bilmiyorken, mürettebatın bir kısmı yamyamlığa başlamıştı ve muhtemelen çok büyük bir kavga sonunda gemiden uzaklaştırılmışlardı. bulunan tüm kemiklerde belli birkaç detay vardı: tüm el ve kafalar ayrı bir noktada gömülmüştü ve geriye kalan tüm diğer kemiklerde, derin bıçak izleri bulunmuştu. bu izler, etin kemikten sıyrılma işleminden kalan izlerdi. anlaşıldığı üzere, dışlanan adamlar aralarından biri öldüğü zaman kendisini “insan” yapan görsel unsurları gözden uzaklaştırmak için el, ayak ve başlarını kesip başka bir yere gömüyorlardı. geriye kalan gövde ise bir karkas muamelesiyle işlenip yeniyordu.

en son inuit hikayesi, 1851 yazına dairdi. gemiler artık bomboştu ve bir inuit, gemilerden dışarı doğru karda az sayıda ayak izi görüp onları takip ederek 4 adama ulaşmıştı. bu adamlar kendisinden yardım istedi ve takip eden kış boyunca, bu inuit onlarla yaşayacak ve onları doyurup, avlanmayı öğretecekti. bir sonraki baharda yollarını ayırmışlar, ve bu 4 adamdan aralarındaki en uzun olanı, inuit’e minnettarlık hediyes olarak bir kılıç hediye etmişti: kılıcın üstünde yazan isim, bu uzun adamın kimliğini ve karakterini ne iyi anlatabilecek isme aitti: james fitzjames. 4 adam, güneye doğru yönelerek ufukta kayboldu ve bir daha kendilerini gören olmadı.

tarihin son büyük keşif girişimi, tarihin en trajik faciasıyla son bulmuştu. 129 adamdan geriye 1 tane bile kurtulan olmamış, ve tüm bu mürettebat sadece soğuk değil, açlık, hastalık, ölüm, yamyamlık, umutsuzluk ve kutup karanlığı ile tam 6 yıl boyunca mücadele etmişti. kaçamamışlardı, bulundukları kuzey kutup dairesi, medeniyete olabilecek en uzak noktalardan biriydi ve zamanında, günümüzde mars’ın bize olduğu kadar “uzaylı” bir ortamdı.

gemilerin kaderine dair ne olduğu ancak 2010’lu yıllarda ortaya çıktı. 2 gemi de, king william adası’nın güneyinde suyun 30 metre altında keşfedildi. ikisi de, yıkılmış direkleri haricinde el değmemiş kadar iyi bir durumdaydılar. bulundukları ortam o kadar “uzaylı” idi ki, haritada bilinmeyen bir boşluk olan bu bölgedeki king william adası’nın ada olduğunu bilmiyorlar, anakaranın bir uzantısı olarak gördükleri “king williamsland” adını verdikleri bir kara olduğunu sanıyorlardı. bölgeye, bu kadar yabancıydılar.

inuit'leri vahşi olarak görmeyip, o 6 yılda onlardan kutuplarda yaşamanın sanatını öğrenmiş olsalar belki aralarından bir kısmı kurtulabilecekti. ama ingiliz kibiri, tarihin efsaneleşmiş en büyük facialarından birinin doğmasına sebep oldu. 2 gemi enkazının ingiliz hükümeti tarafından hediye edildiği kanada bunun farkına varmış olacak ki, 1990’da nunavut bölgesini inuitlerin özerk bir eyaleti haline getirdi ve “eskimo” terimi, rafa kaldırıldı.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Konuyu 4 kişi okuyor. (0 üye ve 4 misafir)
 
Seçenekler
Stil




Ticarî amaç gütmeden, maddî bir menfaat elde etmeden internet yayınlarına olanak sağlayan global bir paylaşım ağı olan ForumDenizi, adından ve vasfından da anlaşılabileceği üzere bir forum sitesidir. Forum siteleri, tıpkı sosyal medya ve interaktif sözlükler gibi 5651 sayılı kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının "m" bendine göre Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermekte olan, hizmet ve içerikleri barındıran sistemleri sağlayan veya işleten platformdur.
5651 sayılı kanunun 5. maddesine göre yer sağlayıcı, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Başka bir deyişle ForumDenizi üzerinden yapılan yazılı, görsel ya da işitsel paylaşımlardan doğabilecek yasal sorumluluk, mezkur içeriği paylaşan ForumDenizi üyesi gerçek kişilere aittir. İlgili kanunun anılan maddesinin 2. fıkrasında da çok açık bir biçimde öngörüldüğü üzere; yer sağlayıcı, yer sağladığı hukuka aykırı içerikten, ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunun 8 inci ve 9 uncu maddelerine göre haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak imkân bulunduğu ölçüde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla yükümlüdür.
Açıklanan hukuki dayanaklar temelinde, hak ihlâli iddiasında bulunan hak sahipleri İLETİŞİM linkinden yer sağlayıcı ForumDenizi yöneticilerine ihtarda bulunarak bahse konu hususu tebliğ etmeleri halinde incelemeler yapılıp, en geç 2 gün içerisinde gerekli işlemler tesis edilecektir.
5101 sayılı yasayla degişik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince ForumDenizi üzerinde telif hakkı bulunan MP3, video vb. eserlerin paylaşımı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hak sahipliği verilmiş olan MÜ-YAP tarafindan yasaklanmış olup, yasal işlem olması halinde, paylaşan kişi ya da kişilerin bilgileri gerekli kuruma verilecektir.