
Bazen şehrin gürültüsünden kurtulmak istiyor insan. Bunca hengameden, bunca curcunadan kaçmak istiyor. Durağa gittiği zaman, otobüsünün kaçmasını dert etmek istemiyor.
Şöyle sonbahar yaprakları gibi savrulup gitsek ya uzak diyarlara. Kah deniz kıyısı olur, kah bozkırda bir yere. Şöyle şirin mi şirin klübe yetmez miydi tüm ego ve kibirlerimizden kurtulmak için.
Ne de güzel olurdu insanlardan kaçmak, teknolojiden uzaklaşmak. Adeta huzura yelken açar, mutluluğa selam durmuş olurduk.
Sabah kalkar mağrur yüz ifademizle, sabahtan kalma ekşimiz suratımız ile, uzayan saçlarımızın rüzgarda savrulmasını izler, kirli sakalımızı okşar ve sadece rüzgarın uğultusunu dinlerdik.
Ayağımıza dolanan kedinin adeta orkestra gibi ses çıkaran mırıltısını dinler, bize havlayan ve "hani yemeğim" diye patlak gözleri ile bakan köpeğimize bakardık.
Evet, basit yaşamayı öğrendiğimiz zaman mutluluğu da yakalamayı başaracağız sanırsam.
Kocaman bir eve ego ve kibirden, mal ve gösteriş hırsından eşya doldurma manyaklığından uzaklaşıp, küçüçük bir klübede, üç beş eşya ile yaşamayı öğrendiğimiz zaman, huzurun ne olduğunu anlamış olacağız.
Teoman'ın şarkısında dediği gibi "Bugün Evimi yaktım Kitapları attım Yıkandım temizim artık"
