Forum Düzeni
Üye Günlüğü
Üyelerimizin kişisel sayfaları olarak da kullanabilecekleri, günlük tutabilecekleri ve hoşuna giden resim, yazı, video paylaşımlarında bulunabilecekleri bölüm.
Kullanıcı Etiket Listesi

Like Tree97Beğeni(ler)

Seçenekler
Seçenekler
Stil
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute

Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı

04 Mayıs 2020
GELİNLER, NEDEN ELİNDE BUKET TAŞIR?

1500'lü yılların İngilteresi'ndeyiz. İnsanların çoğu Haziran'da evleniyordu. Çünkü senelik banyolarını Mayıs ayında yapıyorlar, Haziran'da hala çok kötü kokmuyorlardı. Ama yine de kokmaya başladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu.

Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir fıçıdan meydana geliyordu. Evin erkeği temiz suyla yıkanma imtiyazına sahipti. Ondan sonra oğulları ve diğer erkekler, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak ta bebekler aynı suda yıkanıyordu. Bu esnada su o kadar kirli hale geliyordu ki içinde gerçekten bir şeyleri kaybetmek mümkündü. İngilizce'deki 'banyo suyuyla birlikte bebeği de atmayın' (Don't throw the baby out with the bathwater) deyimi buradan gelmektedir.

Evlerin çatıları üst üste yığılmış kamıştan yapılıyor, kamışların altında tahta bulunmuyordu. Burası hayvanların ısınabilecekleri tek yer olduğu için bütün kediler, köpekler ve diğer küçük hayvanlar (fareler, böcekler) çatıda yaşıyordu. Yağmur yağdığı zaman çatı kayganlaşıyor ve bazen hayvanlar kayarak çatıdan aşağı düşüyordu. İngilizce'deki 'kedi-köpek yağıyor' (It's raining cats and dogs) deyimi buradan gelmektedir.

Yukarıdan evin içine düşen şeyleri engelleyecek hiçbir şey yoktu. Böceklerin ve buna benzer nesnelerin yatakların içine düşmesi büyük bir sıkıntı oluşturuyordu. Etrafında yüksek direkler ve üstünde örtü bulunan İngiliz usulü yataklar buradan gelmektedir.

Zemin topraktı. Sadece zenginlerin zemini topraktan başka bir şeyden yapılmıştı. Toprak kadar fakir (dirt poor) tabiri buradan çıkmıştır.

Zenginlerin ahşaptan yapılmış zeminleri vardı. Bunlar kışın ıslandığı zaman kayganlaşıyordu. Bunu önlemek için yere saman (thresh) seriyorlardı. Kış boyunca saman sermeye devam ediliyordu. Bir zaman geliyordu ki kapı açılınca saman dışarıya taşıyordu. Buna mani olmak üzere kapının altına bir tahta parçası konuyordu ki bunun adı 'thresh hold' (saman tutan; Türkçesi eşik idi.

Yemek pişirme işlemi her zaman ateşin üzerine asılı durumdaki büyük bir kazanın içinde yapılıyordu... Her gün ateş yakılıyor ve kazana bir şeyler ilave ediliyordu. Çoğu zaman sebze yeniyor, et pek bulunmuyordu. Akşam yahni yenirse artıklar kazanda bırakılıyor, gece boyunca soğuyan yemek ertesi gün tekrar ısıtılarak yenmeye devam ediliyordu. Bazen bu yahni çok uzun süre kazanda kalıyordu. 'Bezelye lapası sıcak, bezelye lapası soğuk, kazandaki bezelye lapası dokuz günlük' (peas porridge hot, peas porridge cold, peas porridge in the pot nine days old) tekerlemesinin menşei budur.

Parası olanlar kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabaklar alabiliyordu. Asidi yüksek olan yiyecekler kurşunu çözerek yemeğe karışmasına sebep oluyor, böylece gıda zehirlenmelerine ve ölüme yol açıyordu. Domatesler buna sık sık sebep olduğu için bunda sonraki yaklaşık 400 yıl boyunca domateslerin zehirli olduğu düşünülmüştü.

Çoğu insanın kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabakları yoktu. Onun yerine tahta tabaklar kullanıyorlardı. Çoğu zaman bu tabaklar bayat ekmekten yapılıyordu. Ekmekler o kadar bayat ve sertti ki uzun zaman kullanılabiliyordu. Bunlar hiçbir zaman yıkanmadığı için içinde kurtlar ve küfler oluşuyordu. Kurtlu ve küflü tabaklardan yemek yiyen insanların ağızlarında 'tabak ağzı' (trench mouth) denen hastalık ortaya çıkıyordu.

Ekmek itibara göre bölüşülüyordu. İşçiler yanık olan alt kabuğu, aile orta kısmı, misafirler de üst kabuğu alırdı.

Bira ve viski içmek için kurşun kadehler kullanılıyordu. Bu bileşim insanları bazen birkaç gün şuursuz vaziyette tutabiliyordu. Yoldan geçen insanlar bunların öldüğünü sanıp defnetmek için hazırlık yapıyordu. Bunlar birkaç gün süreyle mutfak masasının üstüne yatırılıyor¸ aile etrafına toplanıp yiyip-içerek uyanıp uyanmayacağına bakıyordu. Buna 'uyanma' nöbeti deniyordu.

İngiltere eski ve küçük bir yerdi, insanlar ölülerini gömecek yer bulamamaya başlamıştı. Bunun için mezarları kazıp tabutları çıkarıyor, kemikleri bir 'kemik evi'ne götürüyor ve mezarı yeniden kullanıyorlardı. Tabutlar açıldığında her 25 tabutun birinde iç tarafta kazıntı izleri olduğu görüldü. Böylece insanların diri diri gömüldüğü ortaya çıktı. Buna çözüm olarak cesetlerin bileklerine bir ip bağlayıp bu ipi tabuttan dışarıya taşıyarak bir çana bağladılar. Bir kişi bütün gece boyu mezarlıkta oturup zili dinlerdi. Buna mezarlık nöbeti 'graveyard shift') denirdi. Bazıları zil sayesinde kurtulur ('saved by the bell') bazıları da 'ölü zilci' (dead ringer) olurdu.

Gerçekler bunlar: Kim demiş tarih sıkıcıdır diye:

Ortaçağda Avrupa'daki rahibelerin yüz ve ellerinden başka yerlerini yıkamaları kesin olarak yasaklanmıştı. Kastilya Kraliçesi İsabella bile 50 yıldan fazla süren hayatı boyunca iki kez banyo yapmıştı. Kirlilik adeti Amerika'ya da bulaşmış Pennsylvania ve Virginia eyaletlerinde ''banyo yapmayı yasaklayan'' ya da belirli kısıtlamalar getiren kanunlar çıkarılmıştı. Philadelphia' da ise kanunla bir ay içinde birden fazla banyo yapan insanlar cezaevine gönderiliyordu.

Tuvaletle henüz tanışmayan Avrupa'da lazımlıkları sokaklara boşaltma adeti 17. yüzyıla kadar sürdü. Fransa krallarından 14. Louis, gününün belli bir zamanını lazımlığında oturarak geçirir, devlet işlerini de buradan yürütürdü.

1600'lerde İstanbul'a gelen İngiliz büyükelçiler, lazımlık kullanma ve bunu da pencereden boşaltma adetleri yüzünden şehirden uzak olan Tarabya'yaki bir konağa gönderilmişti. 19. yüzyıla gelindiğinde, kesin olarak tuvalet kullanma sözü vermeleri üzerine Taksim'e taşınmalarına izin verilmişti...
İlkiz, Zeze ve Papatya bunu beğendi

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Mayıs 2020
İstanbul'un Başkent Olarak Kalmasını Sağlayan Enteresan Olay: Feyzullah Efendi Vakası
Feyzullah Efendi Vakası, bir diğer adıyla Edirne Vakası olmasa Osmanlı başkenti İstanbul'dan Edirne'ye taşınabilir ve modern İstanbul inşa edilemeyebilirmiş. Bu tarihi hikayeye buyrun.


istanbul'un başkent ünvanını korumasını sağlayan ve bugünkü istanbul'u var eden isyan: edirne vakası, nâm-ı diğer feyzullah efendi vakası hakkında...


devir ikinci mustafa devridir

bu padişahın dönemini ikiye ayırmam gerekir: zenta muharebesi öncesi ve sonrası.

ikinci mustafa, ordunun başında sefere çıkan son osmanlı padişahıdır. esasen bilgili ve cesur bir padişahtır ama gururu yüzünden osmanlı'ya 30.000 civarı kayıp verdiği zenta muharebesi mağlubiyetini yaşatır. barış görüşmesi yapmaya yanaşmayan ikinci mustafa, avusturya'ya son kez hücum eder ve büyük bir kıyım yaşanır. padişah bile zar zor kurtarılır. bundan sonra da 1699'da imzalanan karlofça antlaşması ile osmanlı'nın gerileme dönemi resmen başlar.

bu olup bitenler devleti etkilediği gibi padişahı da etkilemiştir. ikinci mustafa, artık istanbul'a gelmez ve edirne sarayı'nda yaşamaya başlar. burada sürekli ava çıkar ve devlet işleriyle neredeyse hiç ilgilenmez. çünkü onun yerine bu işlerlere ilgilenecek birisi vardır: şeyhülislam feyzullah efendi!

feyzullah efendi, ikinci mustafa'nın şehzadeliği döneminde onun hocalığını yapmış ve artık kendisini nasıl sevdirdiyse bu şehzade padişah olur olmaz lalasını erzurum'dan getirtip şeyhülislam tayin etmiştir.

feyzullah efendi, göreve gelir gelmez o güne dek bırakın osmanlı tarihini, türk - islâm tarihinde dahi görülmemiş bir işe girişmiş ve kendisinden sonraki şeyhülislamın, oğlu "fethullah efendi" olması yönünde padişah fermanı almıştır. yani padişah üzerinde bu denli etkili bir adamdır.


II. Mustafa

tabii bununla da yetinmez. ilmiyye teşkilâtının en önemli mevkilerinde oğulları, kayınpederi, kayınbiraderi, yeğenleri vs. çeşitli görevlere getirilir ve neredeyse bütün önemli noktalarda sadece feyzullah efendi'nin akrabaları bulunur. tabii atama bekleyen ulemâdan sesler yükselmeye başlar.

nitekim bir başka konu da yine şeyhülislam feyzullah efendi'nin de etkisiyle edirne'nin, osmanlı'nın yegane başkenti olmasına yönelik yapılan hazırlıklardır. edirne bostancıbaşılığına bile yeğenini getirmiştir feyzullah efendi. istanbul'da yaşayan esnaf, yeniçeriler ve ulemâ bu işten hiç memnun olmadıkları gibi gittikçe de artan şikayetler açıkça dile getirilir. getirilir ama padişah avdan beri gelmemektedir.


nihayet 17 temmuz 1703'te cebeciler ayaklanır
cebeci ocağı, fatih sultan mehmet döneminde kurulmuştur. silah temini, saklanması, tamiri vb. işlerden sorumlu olan kapıkulu bölüğüdür. zaten eski türkçede cebe, silah anlamına gelmektedir. işte bu bölük ayaklanır. bu ayaklanmaya daha sonra medrese talebeleri de dahil olur. hatta istanbul'daki mahkumlar da serbest bırakılır ve onlar da isyana katılınca işler çığrından çıkar. işin ilginci; bu ayaklanmaya yeniçeriler dahil olmazlar. lâkin ayaklanmayı da yatıştırmaya çalışmazlar.

aslında olaylar büyümeden hemen önce müdahele edilmesi için edirne'den istanbul'a emir gelmiştir ancak istanbul valisi köprülü abdullah paşa ile bacanağı istanbul kadısı mahmud efendi yıllardır birbirleriyle konuşmamaktadırlar ve ikisi de birbirine yardımcı olmayınca olaylar bir anda büyür.

isyancılar, şeyhülislamın ve sadrazamın görevlerinden alınmaları ve yeni şeyhülislamın imam mehmet efendi; yeni sadrazamın da kavanoz ahmet paşa olmasını istediklerini bildiren bir heyeti edirne'ye gönderirler. bu arada çok şişman ama çok kısa boylu olduğu için "kavanoz" lakabı takılmıştır bu paşaya.

evet, isyancıların gönderdikleri heyet daha edirne şehrine girer girmez feyzullah efendi'nin adamları tarafından tutuklanır ve padişahın çok sonra bu durumdan haberi olur. istanbul bostancıbaşısı padişaha bir mektup ile haber verir durumu. tabi padişah çok sinirlenir ve sadrazam mehmet paşa'ya nasıl kendisinden habersizce böyle bir şey yapabildiklerini sorar. sadrazam ise padişaha, feyzullah efendi'yi babası gibi gördüğü, sözlerinin padişah fermanı sayılacağı ve o ne derse yapması gerektiği yönündeki söylemlerini hatırlatır.

ikinci mustafa, hemen şeyhülislam feyzullah efendi ve oğullarını azlederek varna'ya kaçmalarını ister. ancak sayıları 70.000 civarında olan isyancılar istanbul'dan edirne'ye doğru çoktan yola çıkmışlardır.

padişah bunu haber alır almaz hemen çakırcı hasan paşa'yı isyancıların üzerine gönderir ancak paşa, isyancılarla en ufak bir çarpışmaya bile girmeden onların safına katılır.
daha sonra ise eşine az rastlanır bir durum görülür ve edirne ordusu ile istanbul ordusu havsa'da karşı karşıya gelir. ikinci mustafa, burada yapılan görüşmelerde karşı tarafın şartlarını kabul ederse tahtta kalacağından emindir ama daha görüşmeler bile başlamadan edirne ordusu yani kendi askerleri de istanbul'dan gelenlere katılır. artık yapacak hiçbir şeyi olmayan padişah, tahtı kardeşi üçüncü ahmed'e bırakır.


III. Ahmed

bu sırada edirne'den kaçmaya çalışan feyzullah efendi ve oğulları pravadi civarında yakalanmıştır

isyancılar, batpazarı denilen meydanda feyzullah efendi'yi çırılçıplak bir hâle getirip eşeğin üzerine bindirdikten sonra şehirde dolaştırırlar. bu sırada hakaretlere ve saldırılara uğrayan feyzullah efendi'nin artık her yeri yara bere içinde iken başını gövdesinden ayırırlar ve kellesini bir mızrağın ucuna takıp edirne sarayı'na doğru şehri gezdire gezdire götürürler.

başsız kalan bedeni ise bölgedeki hristiyanlara verilir ve gayr-i müslim köylerinde dolaştırıldıktan sonra tunca nehri'ne atılır. oğlu fethullah efendi ise istanbul'a getilir ve yine burada işkenceler sonucu o da öldürülür.

ikinci mustafa ve ailesi edirne sarayı'na hapsedilirken yeni padişah üçüncü ahmed de topkapı sarayı'ndaki tahtına doğru yola çıkacak ve bu padişah döneminde de lale devri dediğimiz ve günümüzde sanat tarihçilerinin istanbul mimarisi için dönüm noktası dedikleri 18. yüzyıl batılılaşma süreci başlayacaktır.

sonuç
üçüncü ahmed de patrona halil isyanı sonucunda tahttan indirilecek olsa da edirne vakası sayesinde istanbul, payitaht kalabilmiş ve günümüzde de varlığını sürdüren nice saray vb. tarihi yapılar edirne'ye değil de istanbul'a inşa edilmiş, en büyük yatırımlar yine bu şehre yapılmış, meselâ itfaiye ocağı kurulması gibi yenilikler de yine ilk kez bu şehirde görülmüştür başkent olması sebebiyle.

yine ulaşım ve altyapı çalışmaları da payitahtta yani istanbul'da yoğunluk kazanmıştır.

bu isyandan sonra günümüz modern istanbul'unun temelleri atıldığı gibi, birçok tarihî eser de bu şehirde miras kalmıştır.

dolmabahçe sarayı, beylerbeyi sarayı, yıldız sarayı, çırağan sarayı, nostaljik tramvay, üçüncü ahmed çeşmesi, nuruosmaniye, galata köprüsü ve daha nice yere bakarken aklımıza gelecek olan olaydır edirne vakası.
İlkiz bunu beğendin

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Mayıs 2020
Uzun Süre Tahtı Bekleyen Kardeşi Tarafından Diri Diri Gömülen Padişah: I. Mahmud
Osmanlı'nın son parlak dönemlerinden birini yaşatan padişahın hikayesi oldukça hazin bir şekilde sonlanıyor.


birinci mahmud, osmanlı devleti'ne son parlak dönemini yaşatan çok başarılı bir padişahtır

lale devri'ni sona erdiren patrona halil isyanı sonrası amcası üçüncü ahmed tahttan indirilmiş ve 34 yaşındaki birinci mahmud tahta çıkarılmıştır.

saltanatının ilk zamanlarında patrona halil ve adamlarına boyun eğmiş gibi görünse de saraydaki hâkimiyetini kurunca patrona halil ve adamların görüşme yapmak bahanesiyle saraya çağırmış ve orada hepsinin kellesini uçurmuştur.

daha sonra iran ile savaşmış, tebriz gibi önemli noktaları geri almıştır.


1700'ler başında Osmanlı Devleti.

iran ile savaşı fırsat bilen rusya ile avusturya osmanlı'ya savaş ilan etmişse de osmanlı ordusunun başarıları karşısında iki ülke de barış teklif etmiş ve belgrad antlaşması
yapılmıştır.

buna göre:

avusturya, pasarofça antlaşması ile aldığı yerlerin banat hariç hepsini geri vermiş, ruslar kırım'dan ve tüm kuzey kafkasya'dan çekilmiş, rusya'nın karadeniz'de asla savaş ve ticaret gemileri bulundurmaması kararlaştırılmıştır.

humbaracı ocağı'nı kurduran birinci mahmut, tüm padişahlar içerisinde en çok kütüphane vakfeden padişahtır.

yaptığı hizmetler saymakla bitmeyecek olan bu padişah, saltanatının son iki senesinde çeşitli damar hastalıkları yüzünden neredeyse yataktan kalkamaz hâle gelmiştir. padişahın bu hâlde olduğunu bilen kardeşi ve halefi üçüncü osman ise artık tahta kendisinin çıkması gerektiğini dillendirmeye başlamıştır. dile kolay, 56 sene şimşirlikte kalarak en uzun süre kafes hayatı yaşayan şehzade ünvanını almıştır kendisi.

lâkin gerek birinci mahmud'un kudretli bir padişah oluşu gerekse etrafındakilerin ona olan sadakati sebebiyle şehzade osman'ın bu isteği kabul görmemiştir. ancak tüm bu olup bitenleri işiten birinci mahmud, 13 aralık 1754 tarihindeki cuma selamlığına katılıp halka görüneceğini bildirmiş ve sahiden de ayasofya'daki cuma namazının ardından atının üzerinde halkı selamlamıştır. nitekim geri dönüşte topkapı sarayı'nın demirkapı girişine kadar gelen padişah, burada atından düşmüştür. burada hekimlerce ayaküstü müdahale edilen padişahın öldüğüne hükmedilmiş ve derhal şehzade osman'a haber verilmiştir.

yarım saat içinde biat merasimi yapılan ve tahta çıkan üçüncü osman, abisinin cenazesinin hemen o gün, ikindi namazının ardından defnedilmesini emretmiştir.

birinci mahmud'un vasiyeti, temelleri kendi döneminde atılan nuruosmaniye camii'nin yanında hazırlattığı türbeye gömülmek iken yeni padişah bunu yapmamış ve birinci mahmud, valide turhan sultan türbesi'ne gömülmüştür.

cenaze namazının ardından saray ahâlîsi saraya geri dönmüş ve âdet olduğu üzere türbedar yalnız bırakılmıştır. bu adete göre padişahlar vefat ettiklerinde ertesi günün sabah namazına kadar başlarında kuran-ı kerim okunur idi. işte bu türbedar da yatsı vaktinde padişahın mezarı başında kuran okur iken mezardan gelen homurtuları duymuş ve derhal saraya koşmuştur.

burada kapıdaki görevlilere yalvar yakar vaziyeti anlatmış ve nihayet kızlarağası ile görüşebilmiştir. bu adamdan, padişahın yaşadığını ve diri diri gömüldüğünü işiten kızlarağası ne yapacağını bilemediğinden yeni padişah üçüncü osman'ı uykusundan uyandırıp durumu anlatmış ve onca sene tahtı bekleyen yeni padişahın emriyle sarayın içine çağrılan türbedardan bir daha haber alınamamıştır.
İlkiz and Papatya bunu beğendi

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
07 Mayıs 2020
Soluksuz okudum röportajı. Önyargım zaten yoktu daha iyi bilgiler edindim. Selçuk Bayraktar'ın damat olmasından sebep bu ihaleleri aldığı hep konuşuldu. Ben her zaman dedim ki adam bu işi biliyor ki yapıyor. Her zaman işini geliştiriyor. Başka yapan varda onu mu dışarda bırakıyorlar..

Adamın geçmişini öğrenince ve hikayesini okuyunca her önyargı kırılmalı. Bunun eğitimini almış ve dünyanın en iyi okullarından mezun olmuş öğretim görevliliği yapmış kişi neden Türkiye'de bu işi yapsın deriz. Ama helal olsun gelip burada işini geliştirip ülkemize çok güzel şeyler kazandırdı. Bu kadar emek ve birikimi olan kişi sırf damat diye eleştriliyorsa eleştirene de iyi gözle bakmam. Aksi bir tavrını olayını hiç duymadık. 41 milyon tl meselesi var ama adam açıklıyor. Vakıfın yaptığı iş belli ve ortaklık hala devam ediyor. Önyargısı yok. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyoruz maalesef. Dediği gibi kimse elini taşının altına koymuyor ben yaparım demiyor. Hep birileri yapsın veya kolay para kazanayım derdindeyiz.

İsmail Saymaz Hürriyetteyken İstanbul havalimanı CEO'su ile röportaj yapmıştı çokta hoşuma gitmişti. Aklımda soru işaretleri gitmişti. Millet diyordu İstanbul havalimanı da Atatürk havalimanı da aktif olsun ne var ? Bende diyordum hatta. Ama hava trafiğinin mümkün kılmadığını açıkladı CEO. İsmail Saymaz da iyi sıkıştırmıştı ama aksi bir şey onda da görmemiştim.

Ahmet Hakan'ın sorduğu bir soruyu geçiştirdi Selçuk Bayraktar. Cumhurbaşkanının damadı olmakla ilgili olan. Belki polemik olmaması için veya ailesinin meseleye girmemesi için atladı. Ahmet Hakan da hiç zorlamadı İsmail Saymaz gibi. Biraz ortayolcu biri gibi geliyor Ahmet Hakan o açıdan.

Şahsen ben zaten Selçuk Bayraktara güvenirdim. Diğer damat gibi değil. Hiç aklımda kötü düşünce olmadı. Ben her zaman derim işi kim iyi yapıyorsa ona verin. İster yandaş olsun ister başkası. Sadece devleti zarara uğratmasın veriliş şekli.

Baykar Savunma Teknik Müdürü Selçuk Bayraktar, Ahmet Hakan'ın sunduğu Tarafsız Bölge programında canlı yayında soruları yanıtladı. Bayraktar solunum cihazlarıyla ilgili olarak, "Solunum cihazı hikayesindeki en önemli husus budur. Bir seferberlik, birliktelik, o ruh... Dünya devleri bunu başaramadı." dedi. Ayrıca, "40 metrekare bir odada 10 sene yaşadım. Damat olduktan sonra Zeytin Dalı Harekatında hangarda 4 ay yattım." ifadelerini kullandı. Bağış iddialarıyla ilgili konuşan Bayraktar, "Şimdi burada eğitim görenler, bir sınava giriyorlar. Buna inanılmaz ilgi var. Onlardan en başarılı kesim seçiliyor. Belediyenin yerinde, bizim öğretmenlerimiz tarafından eğitim görüyorlar. Biz üstüne eğitmen veriyoruz, destek veriyoruz. Ama destek almış gibi gösterilmeye çalışılıyoruz. Ondan önce nakit aldı diyorlardı. Sonra nakit değil dediler, destek almaya çevirdiler biz itiraz edince. Önce para aldı dediler. Seçim döneminde kirli kampanya başlattılar. Mahkemeye verdik. Bırakın para almayı, biz para verdik, emek verdik. Ben parayı o kadar kıymetli görmem." dedi.
CNN TÜRK'te Tarafsız Bölge programına konuk olan Selçuk Bayraktar'ın açıklamaları şöyle;

Ahmet Hakan: Selçuk bey nerede okudunuz, kaç yaşındasınız? Onları çok merak ediyorum.

Selçuk Bayraktar: Ben 40 yaşındayım. İstanbul Sarıyer'de doğdum. Robert Koleji'nde okudum. İTÜ'de elektronik bölümünde devam ettim. Sonrasında University of Pennsylvania'da burslu olacak şekilde insansız hava araçları üzerine master yaptım. Sonra MIT'e ikinci yüksek lisansımı havacılık ve uzay bölümünde yaptım. Yine insansız hava araçları üzerine burslu olacak şekilde. Sonrasında da 1,5 sene kadar George'da araştırma görevliliği yaptım Amerika'da. O ara bizim insansız hava araçları faaliyetleri başlamıştı 2000'li yıllarda. 2007 yılında da Türkiye'ye döndüm.

Ahmet Hakan: Sizin eğitim olarak bu alanı seçmenizle iş olarak bu işi yapmanız arasında nasıl bir paralellik var?

Selçuk Bayraktar: Aslında bu çok güzel bir soru. Benim genç yaşlarımdan, çocukluğumdan itibaren havacılığa merakım var. Biraz da babamdan kaynaklanıyor. Biz Karadenizliyiz, babam mühendis aynı zamanda. Ufak yaşlardan itibaren, çok ufakken hatta beni uçurmaya götürüyor, kendisi pilotluk kursuna yazılıyor.

THK'nın açtığı kurslar var o dönemde, hatta uçuyorum da. Bir defa ayağınız yerden kesildi mi bir aşı gibi, bir girdi mi bir daha çıkmıyor. Hep hayalimdi, uçak yapmak pilot olmak. Robotiğe merakım vardı.

Ahmet Hakan: Eğitim bilinçli seçildi yani.

Selçuk Bayraktar: Evet. Aslında BAYKAR eski bir müessese. Özdemir Bayraktar'ın babamın 1985'te kurduğu bir müessese. Biz ufak yaştan itibaren iş yerinde de çalışıyorduk, çıraklık yapıyorduk bir anlamda.

Ahmet Hakan: BAYKAR 1985'te ne üretmek üzere kurulmuş?

Selçuk Bayraktar: Hassas makina parçaları üretmek üzere. O dönemin sanayisi biraz daha farklı. Ağır sanayi hamlesi var, dünyada biraz daha Türkiye'de özellikle imalat sanayiinde bir atılım var.

İHA ve SİHA'ya girmesi, benim yüksek lisansımla... Çok eskiden beri mühendislerde olur bu; uçak yapma tutkusu var. Bir kere bunun mümkün olabilmesi için bazen gerekli sermayeniz, bazen bilgi birikiminiz olmayabilir.

İHA'lar dünyada da yeni doğuyor 2000'li yıllarda. Bir bilen de yok. İnsanlar o dönemde 'insansız uçak mı olur ne demek o' İnsanlar uzay teknolojisi olarak görüyorlardı. Şimdi drone'lar yaygın ama o dönemde yoktu.

BAYKAR'ın sanayi, imalat birikimi var. Babamın da mühendis olması bir anlamda hep ilham kaynağı. Babamın bir lafı var. 'Kaz uçar da laz uçmaz mı' Bu işe girerken de böyle nükdeli şeyleri vardır.

Ahmet Hakan: Selçuk bey, bizim şu sıralarda en çok konuştuğumuz konu salgın. Ülkemiz bu salgından etkileniyor, birçok sektör kapandı. Siz solunum cihazı çok önemli dendi. Hatırlarsanız büyük felaket senaryoları da yazıldı. Dendi ki solunum cihazları yetmeyecek, öyle bir an gelecek ki hastalar akın edecekler ve çok büyük ihtiyaç duyulacak dendi. Siz tam bu noktada 'biz yerli bir solunum cihazı üretebiliriz' dediniz. Şöyle bir sözünüz de var 'Mühendislerimiz bizi bir odaya kapatın başarana kadar da çıkarmayın dediler ve bunu başardılar'

Selçuk Bayraktar: Salgının başladığı dönemde bütün dünyada salgının özellikle hastalığın kötü seyrettiği durumlarda ağır bir zatürreye dönüştüğü, o durumlarda da solunum cihazına bağlanma gerekliliği gibi; ben de çok yoğun makaleleri takip ediyordum.

Ülkemize geldikten sonra da, ülkemizin şu yönünü gördük. Dünyada kişi başına en çok yoğun bakım düşen ülkelerden biri. Bizde altyapı çok sağlam.

Pandemi hesapları yapıyoruz, modellemeler yapıyoruz mühendis arkadaşlarla beraber yaptığımız çalışma.


Bir taraftan bütün dünyayı sarıyor bu. Bir taraftan İHA çalışmalarına devam ediyoruz, bir taraftan bilgi sahibi olmamız gerekiyor konuyla alakalı. Solunum cihazı ihtiyacı acaba olur mu Türkiye'de? Bütün dünya peşine düştü o dönemde hatta.

Eğer hastalık büyürse olabilir, bizdeki rakamlar da yetmeyebilir. Bunu hesap edince görebiliyorsunuz, tabi Allah'a şükür böyle bir şey olmadı. Zaten iki sebebe bağlıyorum
Bir, bizim hazırlığımız çok iyi durumda dünyaya göre. Ama dünyada gelişmiş ülkelerde bile büyük sıkıntılar yaşanabilecek duruma geldi. Solunum cihazları yetmedi.

O dönemde hızla dedik ki biz ne yapabiliriz. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın desteklediği bir firma vardı. Ve 12 adet cihaz üretmeyi başarmışlardı. Tabi yoğun bakım solunum cihazı. Türkiye'de diğer tipler var, transport tipi var.

En hızlı şekilde üretilmesi lazım. Rakamlar çok yüksek bir yere geldi mi ihtiyaç olabilirdi. Hazırlıklı bile olsanız bu olabilirdi.

Sağlık görevlileri hayatları pahasına mücadele veriyorlar. Belki ölecek, onu bilmesine rağmen insanları tedavi etmeye çalışıyor. Biz de mühendisiz, bu kadar eğitim görmüşüz. Ülkemiz için İHA SİHA yapıyoruz. Ne yapmamız lazım?

Mühendis olarak kendi alanımızda en etkin biçimde faydalı olabiliriz. Önce firma tespit edildi, ürününü sorduk. Çok kullanıldığını ve beğenildiğini söylediler. Biz dedik ki buna mühendislik olarak destek verelim. Çünkü firma çok ufak, 3-4 kişilik bir firma. ASELSAN ile görüştük, BAYKAR'da biz kalabalık bir ekibiz. Onlar da ne yapabiliriz duygusu vardı.

Öncelikle mühendislikle alakalı eksikleri gidermek ve hızlıca üretmek gerekiyor. Aynı şeyi hızlı üretebilecek, bizim imalat tarzımız da biraz butik. Havacılıkta böyledir, bir şeylerden yüz binlerce yapmazsınız. Haftada bir uçak yaparsınız, ayda bir uçak yaparsınız. Ve biraz terzi gibi yapılır. Otomotiv ve beyaz eşyada ise çok yüksek hacimler olur. Arçelik ile görüşüldü. Oradaki mühendisler de büyük heyecan duydular.

Biz bir şekilde, bu takım bir araya geldi ve başladı. Biz dedik ki bir şey daha yapalım, sipariş de verelim. Devlete bağışlanmak, Sağlık Bakanlığı'na bağışlamak üzere. Dünyada bazı fakir ülkelerde hiç yok, bazılarında zengin olmasına rağmen hiç yok. Az sayısı. Gerekirse de insanlığa bir faydası olsun. Çünkü Türkiye'nin hazırlığı, altyapısı çok ciddi. Sağlık sistemi de çok sosyal. Yurt dışında da yaşadım, kıyaslanamaz. Çok adaletli, çok daha insana dokunur bir sistem.

Bu anlamda biz sipariş de verelim dedik, bir kampanya başlattık. Bu cihazı aynı zamanda Sağlık Bakanlığımıza verilmek üzere biz BAYKAR olarak 250 adet bağışladık. Peşinden ASELSAN 250 adet bağışlayacağını, ROKETSAN yine 250 adet bağışlayacağını söyledi. Amazon Türkiye 100 adet, Arçelik 150 adet, Havelsan 100 adet. Binin üzerinde biz cihazı bu şekilde bağışlanmak üzere topladık.

Henüz üretim yok, daha sürecin başındayız. Asıl Cumhurbaşkanımıza konuyu aktardık. 'Ne yapmamızı önerirsiniz' dedik. 'Ben Türk mühendislerine güveniyorum. Ne gerekiyorsa biz de yapmaya hazırız' dedi. Biz hemen bu ekibi kurunca, o önemliydi.

Bir cihaz yapacaksınız, yanlış olmaması lazım. Zarar verme ihtimaliniz var. Çok önemliydi bizim için o moral destek. Sağlık Bakanlığımız da hemen 5 bin adet sipariş vereceğini söyledi. Biz cihazın hemen eksikliklerini ve bir yandan da hızla üretim serüvenine başladık.

Dünyada birçok ülke buna ihtiyaç olurken, cihazın parçalarının satışı yasaklanmaya başladı. Bir parçası Malezya'da Tayvan'da yapılıyor. Bunlar ithalat yasağına girmeye başladılar. Hatta siparişler iptal oldu, birbirlerinin siparişlerini kestiler.

Cihazın içindeki bileşenleri de yerli yapmak... Tasarımı tümüyle yerli. Ama üretirken başka başka parçalar alıyorsunuz. Bunları yerli yapmamız lazım. ASELSAN'daki mühendis arkadaşlarımız, içindeki hava akışını kontrol eden valfler var, onun yerli yapılması gerekiyordu. 'Bizi bu odaya kilitleyin, bitirene kadar da çıkarmayın'


"ARADIM, KENDİSİ DE HASTA OLMUŞ... 'FABRİKAYI HEMEN AÇTIRIYORUM' DEDİ"

Ahmet Hakan: Kaç günde bitirdiler?

Selçuk Bayraktar: Çok hızlı bir sürede sonuç alındı. Bir örnek vereyim, o valfin içinde kauçuk parça yapılacaktı. Kimi aradıysak; Albert bey var Tekno Kauçuk. Kendisi de hasta olmuş. Ben aradım kendisini, 'ben hastayım' dedi. Ben dedim işte böyle böyle bir şey yapıyoruz çok geçmiş olsun. Bir cümle daha kurmayın dedi, biz ne gerekiyorsa yapmaya hazırız, ben fabrikayı şimdi açtırıyorum" dedi, "mevzuyu biliyorum" dedi. Bu bizi çok etkiledi tabi.

Sonuçta çok hızlı bir şekilde 15 gün içinde seri imalat prototipi çıktı. Sonra 100 adet cihaz, Başakşehir Şehir Hastanesi'ne teslim oldu. Bu ayın sonuna kadar 500 adet üretilecek denmişti, üretildi, onlar da yurt dışına gidiyorlar. Türkiye'nin ihtiyacı yok. Bu ayın sonuna kadar da 5 bin adet.

Ahmet Hakan: Selçuk bey siz aslında Türkiye'nin önemli bir ihtiyacını karşılıyorsunuz. Yıllardır özlemini çektiğimiz, uçağımız olsun, silah savunma sanayiinde adım atalım falan siz bu işin öncülüğünü yapıyorsunuz. Herkes de bunu takdir ediyor. Bir şey soracağım. Siz bir evlilik yaptınız ve Cumhurbaşkanımızın kızıyla evlendiniz. Bu bir dezavantaj mı oldu avantaj mı oldu?

Selçuk Bayraktar: Evlilik çok güzel bir şey. Tüm genç kardeşlerime tavsiye ederim. Ben biraz geç evlendim de diyebilirim 36 yaşında evlendim. Hem yurt dışındaki tahsilim ondan sonrasında da bu İHA macerası, birkaç senem de güneydoğuda geçti uçakların peşinde. Böyle ertelemek durumunda kaldım diyebilirim.

Son dönemde de Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekatında yine arazideydik.

Tabi Cumhurbaşkanımız ülkemizin tarihine, kaderine damga vurmuş bir isim. Ben kendisini eski yıllardan beri takip ediyordum. Babam vesilesiyle çok eskiden Refah Partisi döneminden tanıyorduk İl Başkanlığı döneminden. Her yönüyle bir kere örnek bir insan. Kendisine çok genç yaşlarımızdan itibaren hayranlığımız vardı diyebilirim.

Bunun yanında Cumhurbaşkanımızın özellikle ülkemize; biz savunma sanayii alanında çalışıyoruz. Savunma Sanayii 2000'li yılların başında yüzde 15 yerli ürün katma değeriyle üretim yapan bir noktadaydı. Biz neredeyse tüm ihtiyacımızı dışarıdan karşılıyorduk diyebiliriz. Bugün baktığımızda projelere, vizyon sayesinde yerli ATAK helikopterimiz var, İHA'lar konusunda geldiğimiz noktayı tüm dünya özellikle İdlib harekatından sonra takdir eder oldu.

Bu çalışmalar uzun soluklu. Bir kere bunların hepsi milli teknoloji hamlesi vesilesiyle olan her şey açıkçası sadece bizim için değil tüm herkes için avantaj.
Tabi biz bu vesileyle TEKNOFEST gibi bir etkinlik de yaptı. Tüm topluma dokunabilmeyi başardık. 1 milyon 750 bin kişi geldi.

Ahmet Hakan: 2000'lerin başında yüzde 15'ti şimdi kaç?

Selçuk Bayraktar: Şu anda yüzde 65 - 70 civarına ulaştı. Büyük bir başarı.

Burada bu kadar hızlı nasıl solunum cihazı yapıldı? Bütün bu birikim sayesindedir. Mühendislik derinlik sayesindedir. Bu en nihayetinde vizyon sayesindedir.
Bizim elbette bizim çok kaliteli mühendislerimiz var, bu makinaları tasarlayacak, üretecek altyapımız da var. Ama ne yok? Ama irade olmadığında kimse bunları yaparım demediğinde... İşte bu çok kritik. Bu güveni vermek çok kritik. 'Biz bunu milli yapacağız' demek... Yoksa montaj sanayii ile yapacağım da diyebilirsiniz.

Ben iyi hatırlıyorum. Savunma Sanayiinin ilk o yıllarında, Türkiye'nin ilk insansız hava aracını yaptık. MIT'e araştırma görevlisiyim. Savunma Sanayiine gitmişiz. Uzmanlardan şöyle bir yaklaşım görebiliyorsunuz 'Yabancılar öyle bir yol almışlar ki, bunu biz 100 sene çalışsak yakalayamayız. Gidin dökümanlarını tercüme edin bu yeter. Daha iddialı olmayın.' Yaklaşım buydu. Bakın bu bir vizyon meselesidir tümüyle. Aynı insan başka türlü bakacak olsa belki kendisi en gelişmiş uçağı yapacak.

"DÜNYA DEVLERİ BAŞARAMADILAR"

Ahmet Hakan: O yaklaşım yerle bir oldu işte.

Selçuk Bayraktar: Allah'a şükür. Savunma sanayiinde oldu, inşallah diğer alanlara da adım adım yansıyor. Solunum cihazı hikayesindeki en önemli husus budur. Bir seferberlik, birliktelik, o ruh...

En başta devlet, bu çok güzel bir model. Bir girişim firması var, devlet hızlıca bunları organize ediyor. Bakın dünya devleri başaramadılar bunu. Daha hızlı yapmaları gerekirdi. Bence yaklaşımdan dolayı yapamadılar. Zaten cihaz üretiyorlar, birikimleri var. Ben hatta düşünüyordum. 'Niye başaramadılar acaba'

Ben burada hırsla rekabet edeyim derseniz kimse başarılı olamıyor.

Almanya'dan aşı şirketi almaya kalktılar, çok acayip reaksiyon gösterdi toplumlar. Şimdi yardımlaşma olmadığı zaman orada bereket de olmuyor.

"ÇOK SIK GÖRÜŞEMEDİK"

Ahmet Hakan: Eğer İHA, SİHA savunma sanayiinde bu işler yapılmamış olsaydı. Birileri çıkıp 'biz solunum cihazı üreteceğiz' deselerdi asla inanmazdım ona. Ama bu altyapıyı, bu derinliği gördüğümüz için solunum cihazı için 'bunlar üretirler' işte özgüven böyle kazanılıyor. Peki Cumhurbaşkanı ile sık sık görüşür müsünüz?

Selçuk Bayraktar: Cumhurbaşkanımızla, bu pandemi döneminde solunum cihazı ve AKINCI İHA ile uğraşıyoruz biliyorsunuz. Ondan dolayı çok sık görüşemedik, telefonla oldu diyebilirim.

Normal zamanlarda iki haftada bir, haftada bir hafta sonları ailecek toplanma...

Ahmet Hakan: Hep şey mi konuşursunuz. 'Ne oldu bu uçak işi, hava aracı, şunu ne yaptınız' Muhabbet bunun üzerine mi?

Selçuk Bayraktar: Biraz daha iş değil de, biraz daha çoluk çocuk. Çocuklar daha ön planda oluyor diyebilirim.

"SEÇİM DÖNEMİNDE KİRLİ KAMPANYA BAŞLATTILAR"

Ahmet Hakan: Tartışmaların da odağına yerleşiyorsunuz zaman zaman. Siz suçlanıyorsunuz, eleştiriliyorsunuz. Bir de böyle bir işle uğraşıyorsunuz. En son CHP'li Veli Ağbaba'nın sosyal medyada yazdığı bir mesajla birlikte o tartışma yeniden gündeme geldi. Sizin bir vakfınız var T3 Vakfı. Deniyor ki, bu vakıf AK Parti döneminde İBB'den 41 milyon liralık destek aldı deniyor.

Selçuk Bayraktar: Ondan önce nakit aldı diyorlardı. Sonra nakit değil dediler, destek almaya çevirdiler biz itiraz edince. Önce para aldı dediler. Seçim döneminde kirli kampanya başlattılar. Mahkemeye verdik.

Bırakın para almayı, biz para verdik, emek verdik. Ben parayı o kadar kıymetli görmem. Bu işlerin hepsi büyük gönülle ruhla yapılır. Parayla yapılacak şeyler bellidir. Bina vesaire gibi şeyleri yapar. İnsan yetiştirmez para, ruhu inşa etmez. Bütün büyük işlerin hepsini de, bizim milli teknoloji hamlesiyle yapmak istediğimiz toplumsal seferberliği de parayla yapamazsınız.

Biz Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı olarak şöyle düşünün. Bir pandemi var, pandemi hastaneniz var, devletin hastanesi var. Orada bir vakıf gönüllü doktorları organize etmiş. Onlara da geçinebilecekleri kadar maddi imkan sağlamış. Ama gönüllüler.

Bizim öğrencilerimiz var. Bunlar gitmişler, devletin hastanesinde ücretsiz ekipmanlarıyla gitmişler hastaları tedavi etmişler. Hastaneye ilave bölümler yapılmış, orada da hastaları tedavi etmişler. O hastane devletin, pandemi bittiğinde oradan ayrılmışlar.

Bu doktorlar ne yapmış? Kriz sırasında yaraya merhem olmak için hizmet vermişler, destek vermişler. Vakıf para harcamış, emek vermiş, bunu organize etmiş.

Siz tutup diyorsunuz ki; ee siz buradan destek aldınız. Ya ben hizmet verdim. Bu hizmeti bu kurum yaptı. Ben bu hizmeti ne olarak yaptım?

T3 Vakfı öğrencilere şu anda 1500 öğrenciye eğitim veriyor. Bu öğrenciler kimler? A partisinde, B partisinden öğrenciler değil. Bunlar sınavla, belki o iftirayı konuşanların akrabaları da bizden eğitim alıyorlar. Bilmiyoruz, bizi de ilgilendirmiyor açıkçası.

Bizim misyonumuz, tam bağımsız müreffeh güçlü Türkiye için milli teknoloji hamlesini geliştirmek. Tüm toplum buna inanırsa Devrim otomobillerinin önü kesilmez, Nuri Demirağların önü kesilmez. Bu geçmişten gelen köklü bir bir taassubu ifade ediyor bize.

Ahmet Hakan: Bu 41 milyon lira nereden çıkıyor anlamadım ben.

Selçuk Bayraktar: Pandemi örneğini düşünün. Düşünün ki hastanede gittiniz doktorlar bu hizmeti yaptı. Vakıf bursiyerlerimiz var, üniversite öğrencilerimiz. Eğitim veriyoruz. Nerede veriyoruz? Belediyenin yerlerinde. Bu yerler bizim mi? Değil. Belediye ile ortak bir protokolümüz var eski dönemden gelen sonrasında da devam eden.

Belediyenin yönetimi değiştiğinde biz siyasi bakmadığımızdan dedik ki biz devam edelim. Onlar da zaten devam etmek istediklerini bildirdiler. Hatta belediye bizim Ekrem İmamoğlu'nun başkanlığındaki İstanbul Belediyesi, TEKNOFEST'te de ortağımız, paydaşımız. Oraya da 56 kurum var hepsi para harcıyor. Vakfa mı harcıyor bunlar parayı, etkinliğe mi harcıyorlar? Belediye de harcadı.

Ahmet Hakan: Siz belediyenin düzenlediği kurslarda gönüllü olarak sizin vakfınızın bursiyerleri gelip çocuklara...

Selçuk Bayraktar: Biz proje sunduk belediyeye. Dedik ki, biz böyle bir ekip kurduk. Bu eğitimin de Türkiye'de benzeri yok. Ne eğitimi veriyoruz? Yapay zeka, robotik. Çocuklar akşama kadar telefonlarıyla birbiriyle vakit geçiriyorlar. Bunu yapmak yerine çocuk fiziği, matematiği, kavraması zor olan soyut kavramı robotik ile oyun oynar gibi öğreniyor. Kodlamayı öğreniyor.

Nerede öğreniyor? Biz dedik ki, ufak yerlere ihtiyacımız var. Belediyenin internet kafe olarak kullandığı atıl yerler. Bugün artık bir geçerliliği yok. Sizin böyle yerleriniz, bizim de böyle eğitmenlerimiz var.

Biz T3 Vakfı olarak en başından itibaren kimseden bağış kabul etmedik.

Ahmet Hakan: 41 milyon nereden çıkmış?

Selçuk Bayraktar: Şimdi onlar açıkçası, belediyenin bizim önümüze gelen belgelerde ne harcandığını bilmiyoruz. Harcandı deniyor bir şeylere. İnşaat mı yapılmış ne yapılmış? Bize ait bir şey yok. Bizim bir metrekare aldığımız bir tahsis devir yok.

Ama seçim malzemesi olarak kullanışlı olduğundan ve rakamlar insanların hoşuna gittiğinden köpürtüldü.

Bakın biz para verdik. 4 milyon 250 bin liraya yakın üç yılda. Bunun bir kıymeti de yok onu söyleyeyim. Biz vakıf olarak böyle bir harcama yaptık, bunun bir kıymeti yok benim gözümde açıkçası. İnsanların gönülden verdiklerini parayla ölçemezsiniz.

Şimdi burada eğitim görenler, bir sınava giriyorlar. Buna inanılmaz ilgi var. Onlardan en başarılı kesim seçiliyor. Belediyenin yerinde, bizim öğretmenlerimiz tarafından eğitim görüyorlar. Biz üstüne eğitmen veriyoruz, destek veriyoruz. Ama destek almış gibi gösterilmeye çalışılıyoruz.

Bu siyasette özellikle siyasette böyle dediğinizde karşı taraf zaten bunu açıklayana kadar yalan dünyada üç tur atacağından siz yol almış oluyorsunuz. Biz bunu mahkemeye verdik hemen.

Ahmet Hakan: 41 milyon lira falan para mara alma yok. Zaten diyorsunuz vakıf kabul etmiyor.

Selçuk Bayraktar: Hayır önce dediler ki siz bu parayı aldınız dediler. Sonra dediler ki almadınız tamam destek olmuş. Ya destek de yok, biz destek verdik.

Bir türlü anlatamıyorsun, daha doğrusu herkes anlıyor aslında da.

Ahmet Hakan: Siz diyorsunuz ki, biz kimseden bir kuruş almadık. Bağış, para almadık.

Selçuk Bayraktar: Biz vakıf olarak biz bu prensiple kurulduk. Vakfımızın misyonu gereği, zaten bu işlerin hepsi büyük parayla yapılmaz, yapılmıyor. Büyük inançlarla, büyük motivasyonlarla yapılır. Siz toplumsal dönüşümü hedefliyorsunuz öncelikle kendi ekibinizle birlikte etrafınızdaki halkaları dönüştürmeniz lazım. Hangi doğrultuda? Milli Teknoloji Hamlesi ideali doğrultusunda. Yer de istemedik. Zaten yer var. Biz belediyenin yerlerinde eğitim veriyoruz. Biz belediyeyi bir kamu kuruluşu olarak gördük. O yüzden AK Parti'den CHP'ye geçtiğinde de farklı bakmadık.

Seçim öncesinde iftiralar olmasına rağmen görüştüğümüzde pozitif yaklaşımı görünce 'Asla sizi böyle görmüyoruz' demesi... 'Bu konuşulanlarla bir görmüyoruz' demesi, bunun yanında 'Ne olursa olsun destekleyeceğiz'

İBB, on binlerce öğrenci getirdi TEKNOFEST'e. Ben emek vermişim, ben de o da destek veriyor. Kimin için yapıyoruz? İmkanı olmayan çocuklar için. Zaten imkanı olanlar bu eğitimlere ulaşırlar bir şekilde.

TEKNOFEST'e 1 milyon 750 bin kişi geliyor. Oradaki rüzgar tüneli etkinliği de ücretsiz, giriş de ücretsiz.

Hatta taşıma bile ücretsiz olsun diye seferber olduk. Gelsin bir uçağa dokunsun, görsün bir çocuk belki ilerde ülkenin uzay programında çalışacak en imkansız çocuk.

Bütün bu ruhla yapılıyor bu işler. Ondan sonra tutuyorsunuz siz karalamaya kalkıyorsunuz. Bu insanın çok ağrına gidiyor. Ben, açıkçası kendi adıma değil ama temsil ettiğim bu genç kardeşlerim adına çok üzülüyorum. Onların da aileleri var, eğitim gören çocuklar var. Bunlar ümit bağlamışlar, belki bu çocuklar İHA SİHA yapacak.

Biz hayatımızı koymuşuz, vakfetmişiz adeta İHA SİHA için. Benim 4 senem güneydoğuda geçti, 40 metrekare bir odada 10 sene yaşadım. En son damat olduktan sonra Zeytin Dalı Harekatında hangarda 4 ay yattım. Kabinde, konteynırda uçağın başından 100 metre uzaklaşmadım.

Ondan sonra siz tutuyorsunuz diyorsunuz ki sen şöyle yaptın böyle yaptın. Ya ben para verdim, emek verdim. Paranın da kıymeti yok ki. Ruhunu koymuşsun bu işe, bu çocuklar da koymuş. Sen tutuyorsun, oturduğun yerden kirli siyasetine alet etmeye kalkıyorsun. Biz de bunun üzerine çağrıda bulunduk. Dedik ki, burada bir hukuksuzluk varsa, biz bu işi belediye ile ortak yapıyoruz.

Yani Ekrem İmamoğlu'nun, CHP'li Belediye Başkanı'nın başkan olduğu İstanbul Belediyesi ile ortak yapıyoruz. Bir hukuksuzluk varsa bir kere iki taraf da yanlış yapıyor.

Böyle bir şey yok ama alınan bir destek de yok. Eğer bir suç varsa, madem partilerinin CHP'nin Genel Başkan Yardımcısı diyor ya bu kadar paralar vakfa verildi. Varsa bu İBB ile beraber yapılıyor.

Biz buna iftira diyoruz. Dedik ki, İmamoğlu'na çağrıda bulundum. Lütfen bu iddiaları tekzip edin. Etmeyecekseniz iki sebepten olabilir. Bir, siyasi olarak oraya mecbur kalıyorsunuzdur, çünkü beraber yapıyoruz bu hizmeti. Zaten mahkemeye vermişim. Bu yeni yazdığı şeyleri de ilave delil olarak mahkemeye sunacağım.
Ya da seçim öncesi bu iftiralara sessiz kaldı. Sonrasında buradan çok yakın zamanda dene-yap atölyelerinde pandemi kapsamında genç kardeşlerimiz orada siperlik yaptılar. Onun reklamını yaptı Twitter hesabınnda.

Bir taraftan pozitif anlamda reklamını yapıyor, bir taraftan da iftira maruz kaldığında sessiz kalarak burada da siyasi gayri samimi durum ortaya çıkıyor. Bizim bunu kaldırabilmemiz mümkün değil, biz de dedik ki şayet açıklama gelmezse protokolü feshediyoruz. Ben de arkadaşlarımla konuştuk, bundan sonra da bu protokol feshedilecek.

Ahmet Hakan: Ama olan çocuklara olacak.

Selçuk Bayraktar: Allah'ın izniyle biz sıkıntıda kalmayız. Bu milletin bu şartlarda, bu işlere yapılacak teveccühü çok büyük. Gerekirse siz burada stüdyonuzu verirsiniz biz burayı dene-yapa çevirir eğitimi yaparız. Öyle değil mi?

Ahmet Hakan: Tabi.

Selçuk Bayraktar: Bize lazım olan yerler çok büyük yerler değil. 100 metrekare, 200 metrekare yerler. Yeter ki bu çocuklar kodlamayı sevsin, yapay zekayı sevsin. Bu malzemeler de çok büyük bedeller tutmuyor. Ben bu seferberlikten gördüğüm, solunum cihazından gördüğüm şeyden dolayı böyle konuşuyorum biraz. Yeter ki iyi niyet olsun, herkes zaten sefeber olur. Üç kuruşluk yer verildi diye, bu kadar siyasete alet edilmek açıkçası çok koyuyor. Bunu kaldıramıyoruz, dolayısıyla feshediyoruz. Sessizlik de açıkçası koyuyor.

Ahmet Hakan: Çıkıp belediye başkanının burada usulsüzlük yok, beş kuruş yok, vermedik, almadık demesi lazım.

Selçuk Bayraktar: Çünkü kendileri beraber yapıyor bu işi bizimle. Biz koyuyoruz destek koyuyoruz, onlar da koyuyor.

Ahmet Hakan: AK Parti döneminde ne yapıyorsanız CHP döneminde de aynısını yapıyorsunuz.

Selçuk Bayraktar: Bu yerlerin anahtarları bile bizde değil. Bu yerler belediyenin yerleri, güvenlik görevlileri onların. Bizim gönüllü öğretmenlerimiz gidiyor ders anlatıyorlar.

Bu kadar insanın hakkına girilmesi benim ağrıma gidiyor. Yüzlerce insan eğitim veriyor, binlerce insan çoluğunu çocuğunu buraya vermiş aileler zan altında kalıyor. Ve siz sessiz kalıyorsunuz.

"GELECEK ONLARIN, BU GELECEĞİN KARARTILACAK OLMASI BENİ ÇOK ÜZÜYOR"

Ahmet Hakan: Biraz abartılı bir tepki gösteriyorsunuz. Neden? Duygusallaşıyorsunuz yani...

Selçuk Bayraktar: Çünkü açıkçası ben kendi şahsımla alakalı bir şey hissetmiyorum burada. Bana atılabilir iftira. biliyorum ki zaten bu işleri zamanında yapanlar çok ağır bedeller ödediler. Belki canlarıyla ödediler, bütün yaptıkları çalışmalar; Nuri Demirağ'a bakın, Vecihi Hürkuş'a bakın, yakın zamana Devrim mühendislerine bakın. Hep bir bedel ödendi.

Bana o kadar dokunmuyor ama burada çocuklar var. Gelecek onların, bu geleceğin karartılacak olması beni çok üzüyor.

Bu çocuklara da mı şunu diyelim; siz ne yaparsanız yapın bu ülkede asla olmayacak... Bu çok ağrıma gidiyor. Bu çocuklar Amerika'ya mı gitsinler, başka yere mi gitsinler?

Siz bir gün bir iş yapacaksınız, sonra tutacak siyaset sizi kirli emellerine alet edecek hiçbir şey yapamayacaksınız bu ülkede, bırakın gidin.

Zaten bütün dünyadaki sistem öyle kuruluyor. Ben de Amerika'da öğrenci olarak gittiğimde, bir tane Amerikalı yoktu, bütün labaratuvar dünyadan toplanmış adamlardı. Hepimizin bursu orada Amerikan Savunma Bakanlığı'nın fonlarından geliyordu. Bu teknolojileri geliştiriyorsun zaten ülkene bir daha geri dönemiyorsun ki.

O kadar uzmanlaşıyorsun ki ülkende yapacak hiçbir şey yok. Zaten yapacak olsan da şu inanç yok. zaten birileri gelir senin önünü keserler. Ya bir iftira atılır ya bir bahane bulunur.

Ahmet Hakan: Bir gelenek var Türkiye'de. Çeşitli zamanlarda bunlar mili teknoloji hamlesi için girişimlerde bulundular. Hep önleri kesiliyor. Siz o geleneğin son temsilcisi olarak görüyorsunuz kendinizi ve bu çabaları da o ön kesme çabalarının bir parçası olarak görüyorsunuz.

Selçuk Bayraktar: Ben açıkçası öyle görüyorum. Bunun çok geriye uzandığını düşünüyorum. Sadece Cumhuriyet döneminde olan bir şey değil, Osmanlı'da da var.

Ülkenin geleceği gidiyor, bize iftira atsınlar. Biz biraz hatta dik başlıyız, problem değil alıştık zaten.

Uçağı uçurmaya kalktığımızda pisti iptal ettiler, herkesin pisti açıkken. ROKETSAN mühimmatını yaptı, 10 sene çalışmış ona yasak koydular. Herkese her türlü terör örgütüne atış serbest, İHA ile mühimmat yapacaksanız 10 sene çalışacaksın devletin kendi şirketi atış yapacaksın yasak... 'Yasak kardeşim' Yasak işte bürokrasi nasıl koyuyorsa koyuyor.

Şimdi o SİHA'larla bütün dünya o operasyonları izledi. Ne dediler? Türkiye dünya süper gücü dediler. Sürü halinde İdlib'de operasyon yaptı. O ROKETSAN'ın mühimmatlarıyla yaptı. Onların atışları yasaktı, bakın çok uzun süre önce değil bu 2015 yılında. Şimdi her zaman bir bahane oluyor.

Şimdi bana diyeceğini de, ben de senin önüne koyarım. Zaten mahkemeye verdik. Siyaseten böyle kirli bir şey. Peki çocukları niye kavgaya bulaştırıyoruz?

Selçuk Bayraktar: Dünyada ülkemizin ismini zirveye taşıyacak çocuklar. Bir İHA ve SİHA ile bahar gelecek değil. Bunun gibi on binlerce çocuk var. Biz çocukları seçerken proje yaptırdık. Bu projeleri teker teker kendim inceledim. Bu kadar kıymetli cevherimiz var bizim. Duygulanıyorsunuz diyorsunuz ya, bunları gözünüzle gördüğünüzde kendi serüveninizle özdeşleştirdiğinizde ne kadar çok emeğin israf olduğunu görüyorsunuz. Ve bu acı veriyor. Çünkü çocukların yaptığı projelere bakıyorsunuz. Hayal gücü, yaratıcılık. Selçuk Bayraktar'dan daha iyisi var, ben biliyorum bunu gözümle görmüşüm. Yazık değil mi bu çocuklara?

Kaynak
İlkiz bunu beğendin

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
07 Mayıs 2020

LOZAN'DA KOLTUK RESTİ (ONURLU DEVLET OLMA)

LOZAN Barış Konferansı'nın ilk günü, toplantı Mont Benon Gazinosu'nda yapılacaktı. Türk delegasyonunu temsilen salona gelen İsmet İnönü, karşılaştığı manzaraya hemen tepkisini gösterdi. Salonda kendisine öteki heyet başkanlarına göre daha küçük bir koltuk ayrıldığını gördü. Nedenini sordu. Aynı boyutta bir başka koltuk bulunmadığı yanıtını aldı. 'O takdirde bulunduğu zaman toplantıya girerim' dedi. Odasına çekildi. İnönü'nün bu ilginç tepkisi etkili oldu. Çok geçmeden Lord Curzon'unki gibi aynı boyutta bir koltuk bulunup yerine konuldu.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
07 Mayıs 2020
İsmet İnönü’nün damadı gazеtеci Metіn Tоker Akis dergisinde yazdıklarından dolаyı Demokrat Parti dönеmindе hapse аtıldı. CHP lideri İsmet İnönü, damadını ziyarеt іçіn Ulucanlar Cezaevі’ne gitti. Görüştürmedіler. Bir not yazıp dаmаdınа gönderdi:

“Tarih 11.2.1957
Metіn еvladım,
Görmеk іçіn geldim. Göremedim. Yаrın gene gelirim. Acele іhtіyacın neyedir? Nasılsın? Metanetine güvenirim şereflі еvladım. İ.İnönü.”

Bu pusulаnın ardına Mеtin Toker şöyle yazdı:

“En ufаk bir üzüntüm уok. Üzülürüm, benim için üzülürsеniz. Burada iyi bіr koğuşa vеrdilеr. Şinаsi ile berаberim. Özden ѕize emanet. İnanın kі rahatım da yerinde. Bir tek ricаm var: kimsеyе benimle alakalı bir kelime konuşmayın ve ne olur; ne baskı yapın ne baskı kabul edin. Ellerіnіzden öpеrim. Metіn.”

23 gün ѕonra…
Eşi cezaevinde iken Özden Tokеr erken doğum yaрıyor; Gülsün (Toker) Bilgеhan dünyaya geliyor!

Dedesi defterine not alıyor:
“25.2.1957, Pazartеsi saat 4.50
Kilo 3 boy 50 santim.
Doğum evi Zekаi Tahir.”

Bir tek сümle kin, intikam yok defterde…
Tek yаzdığı kızı Özden ile birlikte dаmаdını sık sık zіyarete gіttіğі.
Adalet іçіn şunu dіyecektіr:
Tarіh: 22 Oсak 1957

“Adalete siyаset karışmaması іçіn çalıştım. İnkılapların en şiddetli devirlerinde dahі karışmadık. Eski hakimlerin kаnааti: Saltanat devrі dahіl hakimlere bu günkü tesir hiçbir devirde görülmеmiştir.”

İsmеt Pаşа bir de bu günleri görseydі; ne dеrdi acaba?
Eminim ki, “boyun eğmeyin” dеrdi!

SONER YALÇIN
İlkiz bunu beğendin

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
18 Mayıs 2020
"Into the Night" bir çırpıda bitti..
Güneşin ışınları artık ölümcül olmuş ve sadece geceleri güvenlidir. Ama ışınların girdiği etkisinin olduğu her yer ölümcüldür. Sığınaklar dahil. Bunu öğrenen bir nato askeri uçak kaçırır ve insanlar da zamanla bu gerçeği öğrenirler. Bir hafta kadar uçakla güneşten kaçarlar ve sığınak ararlar..
İlk sezon böyle geçiyor. Biraz TWD olayı gibi biraz da lost bence..
Bir Türk'ün oynaması da güzeldi..

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
21 Mayıs 2020
Sauron'un Hizmetkârları Olan Nazguller Neyin Nesidir, Varoluş Amaçları Nedir?


İlk olarak JRR Tolkien'in Yüzüklerin Efendisi üçlemesinde karşılaştığımız Nazgûller hakkında ufuk açan kısa pasajları derledik.


Orijin hikayesi
sauron elflerin şehrini yakıp yıktıktan sonra ele geçirdiği güç yüzüklerini büyük liderlere dağıtmıştır. zira elindeki tek yüzük sayesinde diğer yüzükleri takanları kontrol edebilecektir. böylece dokuz güç yüzüğünü alan aç gözlü insan kralları sauron'un kölesi olup nazgul'e dönüşmüştür. ne ölüdürler ne de diri.

bu arkadaşlar hakkında en büyük tartışma dokuz yüzüğü halen taşıyıp taşımadıkları yönündedir. benim kanaatim taşıdıkları yönünde. bunun sebebi tabi ki güç yüzüklerinin doğasından ileri gelmektedir. onları takanların akılları ve iradeleri tek yüzük sayesinde sauron tarafından kontrol edilebilmektedir. bunun yanında güç yüzükleri ölümlülere sonsuz yaşama şansı vermektedir. yani nazgul eğer yüzüklerini çıkarmış olsaydı ruhları normal insanlar gibi dünyanın dışına giderdi. hem sauron'un dokuz yüzüğü nazgul'den almasına sebep de yok. diğer ırklara verilen yüzükleri geri almaya çalışmıştır çünkü o yüzükler istediği gibi sonuç vermemiştir. elfler sauron tek yüzüğü takınca kendi yüzüklerini çıkaracak kadar bilge davranmıştır çünkü. cüceler için ise öyle inatçıydılar ki güç yüzükleri ile bile iradeleri kontrol edilemiyordu denmektedir, yalnızca bu kendilerine verilen yüzükler sayesinde çok büyük zenginlikler elde ettiler, bu altın yığınları da eninde sonunda kötülük getirdi diye anlatılır.

tolkien'in nazguller hakkında yaptığı bir açıklama da şu minvaldedir: bu arkadaşların etraflarına saldıkları büyük korkudan başka çok da büyük bir güçleri yoktur aslında. dövüş yetenekleri eşsiz değildir, sadece karşısındaki kişiyi ümitsizliğe düşüren korkuları ile kazanırlar. ayriyeten tolkien demiştir ki bu nazguller tek yüzüğe öyle bağlanmışlardır ki frodo hüküm dağında tek yüzüğü sahiplenip de parmağına taktığında hobbite saldırmak şöyle dursun, frodo ne derse yaparlardı.


christopher tolkien, nazguller ve su hakkında şöyle bir şey demiş
babam yüzüktayfları'nın suya olan korkusuna hiçbir çalışmasında değinmez. yukarıda aktarılmış olan pasajda osgiliath'a düzenlenen saldırının ana gerekçelerinden biri olarak gösterilen bu korku, kara süvariler'in shire'da izledikleri yolun anlatıldığı detaylı notlarda tekrar karşımıza çıkmaktadır: hobbitlerin erşehir salı üzerinde nehri geçişinin hemen ardından (yüzük kardeşliği ı/5) karşı kıyıda durmuş kendilerini seyrederken gördükleri kara süvari hakkında -ki bu, dol guldur'un kumandanı khamul'den başkası değildi- şöyle denir:

"onlarla beraber yüzük'ün de nehri geçtiğinin gayet iyi farkındaydı; ama iki kıyı arasında akıp giden su, onun duyuları önünde bir duvar işlevi görüyor, yüzük'ün karşı kıyıya geçtikten sonra ne yana götürüldüğünü anlamasına engel oluyordu."

baranduin nehri'nin elflerce kutsanmış sularına nazgul'ün dokunamayacağı bilgisi de buna eklenir. ama nazgul'ün yolculukları sırasında karşılarına çıkan diğer ırmakları, örneğin "köprü harabelerinin oluşturduğu tehlikeli bir geçit" dışında hiçbir geçiş imkanı sunmayan gri-sel'i nasıl aştığına açıklık getirilmez. babam yüzüktayflarının sudan çekinmesi fikrini öykünün geneline uygulamanın zorluğunu çeşitli notlarında kendisi de itiraf etmiştir.

ilk durumda hobbitler nehri sal ile geçtiklerinden çekinselerde çekinmeseler de takip edemezlerdi. ikinci durumda ise sudan çekinmelerine rağmen witch king ve iki nazgul az önlerinde bulunan yüzüğün varlığı onları cezbettiği için suya girme cesareti göstermişlerdir.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
30 Mayıs 2020
Çok şey söylemek istiyorum ama hiç bir şey söyleyemiyorum

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
02 Haziran 2020
Arabaya iki lastik alsam, elektrik aksamlarını kontrolden geçirsem ve balataları değiştirsem çok fazla acıtır mı acaba

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Konuyu 1 kişi okuyor. (0 üye ve 1 misafir)
 
Seçenekler
Stil




Ticarî amaç gütmeden, maddî bir menfaat elde etmeden internet yayınlarına olanak sağlayan global bir paylaşım ağı olan ForumDenizi, adından ve vasfından da anlaşılabileceği üzere bir forum sitesidir. Forum siteleri, tıpkı sosyal medya ve interaktif sözlükler gibi 5651 sayılı kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının "m" bendine göre Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermekte olan, hizmet ve içerikleri barındıran sistemleri sağlayan veya işleten platformdur.
5651 sayılı kanunun 5. maddesine göre yer sağlayıcı, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Başka bir deyişle ForumDenizi üzerinden yapılan yazılı, görsel ya da işitsel paylaşımlardan doğabilecek yasal sorumluluk, mezkur içeriği paylaşan ForumDenizi üyesi gerçek kişilere aittir. İlgili kanunun anılan maddesinin 2. fıkrasında da çok açık bir biçimde öngörüldüğü üzere; yer sağlayıcı, yer sağladığı hukuka aykırı içerikten, ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunun 8 inci ve 9 uncu maddelerine göre haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak imkân bulunduğu ölçüde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla yükümlüdür.
Açıklanan hukuki dayanaklar temelinde, hak ihlâli iddiasında bulunan hak sahipleri İLETİŞİM linkinden yer sağlayıcı ForumDenizi yöneticilerine ihtarda bulunarak bahse konu hususu tebliğ etmeleri halinde incelemeler yapılıp, en geç 2 gün içerisinde gerekli işlemler tesis edilecektir.
5101 sayılı yasayla degişik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince ForumDenizi üzerinde telif hakkı bulunan MP3, video vb. eserlerin paylaşımı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hak sahipliği verilmiş olan MÜ-YAP tarafindan yasaklanmış olup, yasal işlem olması halinde, paylaşan kişi ya da kişilerin bilgileri gerekli kuruma verilecektir.