Forum Düzeni
Üye Günlüğü
Üyelerimizin kişisel sayfaları olarak da kullanabilecekleri, günlük tutabilecekleri ve hoşuna giden resim, yazı, video paylaşımlarında bulunabilecekleri bölüm.
Kullanıcı Etiket Listesi

Like Tree97Beğeni(ler)

Seçenekler
Seçenekler
Stil
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute

Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı

06 Temmuz 2019
CIA’in, 44 Yıldır Okyanusun Altında Sakladığı Sırrı

Hughes Glomar Explorer adlı keşif gemisinin yolculuğu 1974’te başladı. Gemi o günden beri CIA’in bir sırrını saklıyor.

Soğuk savaş dönemi istihbarat savaşlarıyla biliniyor. ABD’nin çeşitli istihbarat servisleri, pek çok farklı operasyona imza attıkları bu dönemin bitmesinin ardından, eski harekatlarının planlarını açıklamaya da başlamıştı.


Hughes Global Explorer adlı geminin hikayesi çok daha önce açıklanmış olsa da o da aslında bir CIA operasyonunun parçası. Üstünde elektrik dağıtım hattının direklerine benzeyen bir kule taşıyan bu devasa gemi, Pasifik Okyanusu’nda maden aramak için üretilmiş ve çığır açması beklenen bir gemiydi.

Gerçek ise bununla çok daha alakasızdı. Sovyetlerin Pasifik Okyanusu’nda batan ve nerede olduğu bilinmeyen, balistik nükleer füzeler taşıyan bir denizaltısı 1968 yılında batmıştı. K-129 tipi, 2 bin tonluk bu araç Hawaii’nin yaklaşık 2,500 kilometre kuzeybatısında, okyanus tabanında yatıyordu. Geminin amacı, batık Rus denizaltısını bulup çıkarmaktı.


CIA de bu denizaltıyı çıkarmak için Azorian Projesi’ni hayata geçirdi. Projeden Rusların haberdar olmaması için de maden arama bahanesi bulundu. Dönemin meşhur isimlerinden, milyarder mucit Howard Hughes projenin ekran yüzü oldu, gemiye adını verdi.

Geminin ortasındaki sahte maden ayırma havuzu aslında denizaltıyı taşımak için yapılmıştı. Plana göre denizaltı çıkarıldığında burada saklanacak ve kıyıya getirilecekti.

Altı yıl süren projenin maliyeti 500 milyon doları aştı. O dönemde bu parayla birkaç tane uçak gemisi yapılabilir ya da Ay’a bir daha gidilip dönülebilirdi. Araçta bulunan kod defterleri, resmi evraklar ve teknolojik ekipmanın ise paha biçilemez olduğu düşünülüyordu.

İşlerse pek yolunda gitmedi. Görevin başarılı olması için okyanusun durgun olması gerekiyordu. En ideal zaman olan yaz başında Başkan Nixon, Moskova’ya gideceği için projenin ertelenmesini istedi. Bu yüzden de çalışmalar ancak 3 Temmuz’da başlayabildi. Aksilikler, okyanus akıntıları ve deniz yaşamının etkileri nedeniyle oldukça zorlu bir süreçten sonra denizaltının çıkarılması başladı. Bu noktada da tam her şey yoluna girdi denilirken, denizaltını çeken kancalardan biri koptu. Denizaltının büyük kısmı tekrar okyanusun derinliklerine gitti.

Aracın çıkarılabilen ön kısmında, altı sovyet denizcisinin cesetine ulaşıldı. Yüksek öneme sahip olan füzeler ve şifreleme kitapçıkları ise çıkarılamadı. En azından söylenen böyle.

CIA’in raporlarına göre bu olay, “Soğuk Savaş döneminin en büyük istihbarat darbelerinden biri”. Projenin devasa maliyeti ve sonunda elde edilen verilerin yetersizliği ise organizasyon içinde tartışmalara ve sorunlara neden oldu. Bir yılın ardından, projenin detayları kamuoyuna sunuldu.

Maden arama planının sahte olması çok şaşırtıcı oldu. Birçok madencilik şirketi ve pek çok üniversite, bu alanda çalışmalar yapmaya başlamıştı. Operasyonun sahte olduğu ortaya çıkınca bunun etkilerini ciddi olarak hissettiler. O dönemde Birleşmiş Milletler’de bile açık denizler ve okyanuslardaki minerallerin haklarıyla ilgili yeni bir anlaşma üzerinde müzakereler yapılıyordu.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019


Duyguların Rengi


Ezilen zencilerin hikayesini anlatıyor. Ne kadar kölelik kalksa da hizmetçi olarak sosyal hakları olmadan üç kuruşa çalıştırılan zencilerin ne kadar ezildikleri ve aşağılandıkları açılıyor. Gerçi çalışma şartlarına bakınca günümüzde bizim mesai saatlerimizden bile gayet iyi ama tabii bunca eziyete milyon dolar verseler değmez. Ezilen zenci hizmetçilerin hayat hikayelerini ve ev sahiplerinin onlara davranışlarını anlatan bir kitap yazmaya karar veriyor baş karakterimiz eugenia. İlk başta umut olmasada sonradan geliyor..Mutlaka izlemelisiniz. 8,1 imdb puanından fazlasını hak ediyor..
Gece bunu beğendin

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019


Dünyalı

Tek bir mekanda geçen filmlerden. 12 kızgın adamdan sonra bu film de gayet iyi geldi. Üniversitede profesör olan biri işinden ayrılıp taşınmaya karar veriyor ve diğer profesör olan arkadaşları onu yolcu etmeye geliyor. Hikayede burada başlıyor. Muhabbet bi türlü eski zamanlara geliyor ve baş rolümüz 14 bin yaşında bir insan olduğunu anlatıyor. Hepsi bilim adamı olduğundan kanıtlarla yürümeye çalışsalarda iki tarafta birbirini çürütemiyor. Konu öyle noktalara geliyor ki geriliyorlar bile kendi aralarında. Muazzam bir film olmuş. Bu tür tek mekanda geçen filmleri sevenlere tavsiyedir.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019
2000'li Yıllarda İlk Kez Dinle Tanışıp Müslümanlığı Seçen Afrika Kabilesi Pigmeler ve İlginçlikleri
Sözlük yazarı "kumesizsoyutidealist", bu ilginç kabilenin yine ilginç özelliklerinden bahsetmiş. Okurken yok artık dedirtecek ilginçliklerle dolu ilkel kabileyi inceliyoruz.


pigme kelimesinin kökeni bilinmemektedir. mısır'da 75 cm uzunluktaki eski ölçü birimi "pi-mahi" kelimesinden ya da hellencede kısa boylu çirkin yaratık olarak adlandırılan "pygma" kelimesinden türemiş olabilir. eski mısır'da cüce insanlar ilahi dansçılar olarak bilinirdi. ortaçağda da ormanların içlerinde yaşayan cüceler çocuk masallarına konu edilmiştir.

eski mısır'da pigmelerden söz edilirken, sık sık güneydeki ağaçlı bölgeden bahsedilir. bilindiği kadarıyla o zamanlar buralarda uzun boylu ırklara (bantular ya da sudanlılar) rastlanmıyordu. pigmelerin diğer ırklarla ilişkileri sembolik düzeydeydi. bu durum alışverişlerine bile yansıyordu: ormanda pigmelerin satışa çıkardığı eşyaları sergiledikleri belirli yerler vardı. buraya eşyasını koyan pigme, daha sonra ortadan kayboluyordu.

ertesi gün ise aynı yere gelerek takas ettiği malı alıyordu. diğer ırklara güvenmediklerinden bu takasa yanlarında zehirli oklarla birlikte geliyorlardı. bu takas kültürü sonradan gelişim göstermiş, alışveriş merkezi haline getirilen köyler ortaya çıkmıştır. (bkz: kelemanbe) mısırlılar'dan sonra pigmelerle ilk temasa geçen (keşif demiyorum) 1870'te alman etnolog georg schweinfurth olmuş ve yaklaşık 10.000 yıllık kültürel gelişmenin bu insanlar üzerinde hiçbir etki bırakmadan geçip gittiğini, taş devrinde olduğu gibi avcılık ve toplayıcılıkla geçindiklerini saptamıştır.


pigmeler, ekolojik açıdan son derece adapte olmuş bir şekilde hayatlarını sürdürürler. genellikle 60-80 kişilik gruplar halinde yaşarlar. mevsime bağlı olarak yiyecek sağlamak için nehir ve derelerle bölünen 400 km'lik alanda göçebe yaşamı sürerler. konakladıkları her yerde yaklaşık 4-6 hafta kalırlar. (bkz: pigmelerde baraka yapımı) sürekli gezici oluşlarının nedeni tam olarak bilinmemektedir. ancak satış yaptıkları sergi alanlarının barakalarının çevresinde olması ve burada her türlü haşaratın çoğalması bir etken olarak düşünülebilir. yine de onlarla uzun süre kalan antropologlar bile bu davranışlarının nedenini anlayamamışlardır.


kabile reisleri yoktur. ancak her yerleşim yerinin saygı gösterdiği yaşlı bir pigme vardır. evlilik ilişkilerinde monogami ve ekzogami hakimdir. evlilik dışı çocuk sahibi olmak hoş karşılanmaz. toplum yaşantısında kadın ve erkek arasında iş ve görev bölümü yapılmıştır. kadınlar baraka yapımı ve meyve kökleri toplamayla, erkekler de avlanmayla ilgilenir. erkekler avlanma yöntemi olarak ağ, mızrak ve zehirli ok kullanmayı tercih ederler. komşuluk ve akrabalık ilişkileri çok güçlüdür. avlanan hayvanın paylaşılması, toplu sigara içilmesi ve sözlü atışmalar önemli sosyal etkinliklerdir. bu davranışlar ile oldukça kısıtlı alanda barınmaları nedeniyle aralarında yaşanabilecek gerginliklerin ve asabi havanın giderilmesine hizmet eder.

kadınlar, bebeklerini sol taraflarına astıkları geyik boynuzu derisinden yapılan boyun kemerlerinde taşır. bebeği sol tarafta taşımalarının nedeni sağ ellerini kullanmaları ve kalbin sol tarafta bulunuşu nedeniyle kalp atışlarının ritmik seslerinin bebeği sakinleştirici etkisi olduğuna inanmalarıdır. gittikleri her yere bebeklerini de beraberlerinde götürürler. bebeğin arzusu üzerine her an emzirmeye hazırdırlar. annenin emzirme merasiminin psikososyal açıdan önemi vardır. (bkz: bebeklerde yabancı korkusu)

1 yaşından sonra anne sütüne ek olarak tatlı orman meyvelerinin sularını parmak uçlarıyla bebeklerini yalatırlar ya da ağızdan ağıza verirler. pigmelerde ağızdan ağıza beslenmeye yetişkinler arasında da rastlanır. bu durum özellikle fil avından sonra yaşanır. tuzağı kuran pigme ölen hayvanın etine sahip çıkar. avın üstüne oturarak hayvanın etinden kestiği küçük parçaları ağzında depolar ve ağızdan ağıza paylaştırır. ağızdan beslemeye dünyanın birçok bölgesinde görülen arkaik bir insan davranışıdır. örneğin, brezilya yerlileri wayanalar domuzlarını bile bu şekilde besler. meksika'da, köpeği ağzıyla besleyen bir kadının tasvir edildiği 3000 yıllık heykel bulunmuştur. endüstrileşmiş toplumlarda da sürmektedir; örneğin sevgililerin sevgi ifadesi olarak birbirlerinin ağızlarına yedikleri yemekten bir parça vermeleri.

erkeklerin boy ortalaması 144 cm. kadınların 137 cm.'dir.

2004-2009 yılları arasında ilk kez dinle tanışan ve müslümanlığı seçen pigmelerin 30 nüfuslu köyüne 2 adet camii inşa ettirilmiş. bu tarihe kadar hiçbir dinden haberleri olmayan pigme halkı, katarlıların ve ihh'nin çalışmalarıyla dinle tanışıp; müslümanlığı seçiyor.

köyden şef fouer ise daha önce dünya ile herhangi bir bağ kurmadıkları için hiçbir dinden haberdar olmadıklarını belirterek, “islamiyet’ten önce başka bir dinimiz yoktu. bu yüzden islamiyet’i seçmek bize hiç zor gelmedi” demiş.

köyde müslüman olan kişinin ilk olarak ibrahim ismini aldığını daha sonra müslümanlığı seçtiği söyleniyor.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019
4 Ay Boyunca Türlü İşkencelere Uğrayıp Ölen 16 Yaşındaki Kız: Sylvia Likens
1965 yılında ABD'nin Indiana eyaletinde uğradığı çeşitli işkenceler sonucunda 16 yaşında hayatını kaybeden Sylvia Likens, insanoğlunun ne denli canileşebildiğinin üzücü bir örneği.


sylvia likens, 1965'te 16 yaşındayken işkence yüzünden ölen amerikalı bir kız.

sylvia'nın annesi ve babası çeşitli şehirlerdeki karnavallarda çalışan insanlardır. bir gün uzak bir şehirde çalışma imkanı bulduklarında iki küçük kızlarını haftada 20 dolar karşılığında bakması için gertrude baniszewski'ye emanet edip yola koyulurlar.

bir yandan kendi çocuklarıyla uğraşmak, bir yandan da fakirlikle boğuşmaktan bunalan baniszewski, kendi acısını sylvia'dan çıkarmaya başlar. önceleri sadece dayakla başlayan baniszewski, işi işkenceye kadar götürmeye başlar.

sylvia, çareyi evden kaçmakta bulur fakat kaçamadan yakalanır. işte o noktadan sonra sylvia bodruma kapatılır, elleri bağlanır ve aç bırakılır. o noktadan sonra işkencenin boyutlarının artması bir yana, işkenceyi yapan kişiler de çoğalır. baniszewski ve çocuklarının yanısıra, mahalledeki çocuklar da bodruma gelip kıza işkence yapmaya başlar.


Sylvia'nın bedenine yazılan yazı: "Bir orospuyum ve bununla gurur duyuyorum."


yaklaşık 4 ay sonra, 26 ekim 1965'te sylvia'nın küçük bedeni bu işkencelere dayanamaz ve sylvia beyin kanaması, açlık ve şok yüzünden ölür.

sylvia likens ile tanışmamıza ise 2007 yapımı an american crime ve the girl next door filmleri vesile olmuştur.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019
Şeyhülislamın Threesome Fantezisi Olan Kız Kardeşi ve Osmanlı'da Müge Anlı'ya Konu Olabilecek Bir Cariye Vakası

Eşcinsellik, tarihin her döneminde görülen ve yazılan bir konu. Osmanlı'da da bu konuda birçok olaya ve yazılı esere rastlanır. Reşat Ekrem Koçu'nun kaleme aldığı, Uğur Aktaş'ın Gayrimeşru İstanbul kitabında aktardığı Cariye Vakası, her yönüyle bu olaylar arasında en dikkat çeken fakat öne çıkarılamayan olanıdır.

Osmanlı’da eşcinselliğe dair yazılan anekdotların neredeyse tamamı erkek eş cinselliğine dairdir.


Sevicilik de denilen kadın eş cinselliğine dair ise pek bilgi bulunmamakta. Bu konu mümkün oldukça geri planda bırakılmış.


Kadın eş cinselliği üzerine yazılanların az olmasının kesin bir nedeni yok, fakat en öne çıkan tahminler normal sayılması, kadınların pek konuşulmaması ve daha çok ev içinde meydana gelmesi. Belki de gizlenmek istenmesi.
Ancak, tüm bu gizliliğe ve kısıtlı bilgilere rağmen öyle bir olay var ki bilinen pek çoğuna bedel.
Uğur Aktaş’ın Gayrimeşru İstanbul kitabında anlattığı bu olay kayıtlara Cariye Vakası olarak geçer.
Olayın ilk kahramanı, ulema bir aileden gelen Lebibe’dir. Diğeri ise kaba ve sapık bir kocaya sahip ve ulema bir aileden gelen Zeliha.
İkilinin tanışması 1816'da, Zeliha’nın eve oğlan getiren kocasından boşanıp Lebibe’lerin hemen yanındaki yalıya taşınması ile olur. Aynı konudan, yaşadıkları ilişkiden muzdarip olan iki kadın kısa sürede arkadaş olur ve dertlerini paylaşmaya başlarlar.
İlerleyen zamanda aralarındaki ilişki farklı bir boyuta taşınır ve aşkı birbirlerinde bulduklarını fark ederler.
Artık zamanlarının çoğunu Lebibe’nin odasında baş başa geçirirler. Arif Efendi durumu fark eder ancak karısına bir şey diyemez. 3 gün 3 gece karısını göremediği bile olur.
İki yıl boyunca sorunsuz giden ilişkileri, Cariye Vakası adıyla anılan olay ile skandala dönüşür. Lebibe ve Zeliha, aralarına üçüncü bir kadın almak isterler.
Lebibe’nin köle pazarında bulduğu 19 yaşındaki Cıgal, tam da aradıkları gibi bir kadındır. "Yüz güzelliği bir harikaydı. Uzun boylu, iri kemikli, büyük elli ve büyük ayaklıydı. Perde arkasından yalnız ellerini ve ayaklarını gösterse, kız değil, taze civan yetenekli bir kayıkçı sanılırdı."
Ancak istedikleri karşılığı alamazlar. Cıgal, iki kadına istedikleri şekilde hizmet etmeyince uzun süre şiddet görüp, düşkünlerin ve hastaların terk edildiği Miskinler Tekkesi’ne bırakılır.
Kızın başına gelenlerin anlaşılması ile bütün semte yayılması bir olur. Üsküdarlılar ayaklanarak Cıgal’ı tekkeden kurtarırlar. Durum bir heyet tarafından padişah II. Mahmut’a anlatılır.
Padişah iki kadını birbirinden oldukça uzağa, sürgüne göndermeye karar verir. Lebibe Mihaliç’e, Zeliha’yı ise Tekirdağ’ya gönderir.
Ancak bu sürgün uzun sürmez. Çünkü iki ay sonra atanan Şeyhülislam, Lebibe’nin abisi Mekkizade Mustafa Asım Efendi'dir. Padişah 2. Mahmut ile görüşür ve iki kardeşin affedilmesini ister. Onu kıramayan padişah, affedildiklerini açıklar.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019
Binlerce Kişilik Osmanlı Ordusu Sefere Çıktığında Nasıl Besleniyordu?

Osmanlı gibi kalabalık bir ordunun, çıktığı onlarca seferde yemek ihtiyacını nasıl karşıladığı aklınıza gelmiştir. Cevaplar ise ufuk açıcı türden.


binlerce kişilik osmanlı ordusu seferlerde nasıl besleniyordu? hem de 100.000, 150.000, 200.000 kişilik ordular mevzubahis ise? (sayı ile yazdım ki daha iyi tahayyül edebilelim)

öncelikle osmanlı, ordusunu en iyi besleyen devletlerden biriydi. cihangir padişahlar devri kapandığında bile ordunun lojistiği çok iyi durumdaydı. osmanlılar, her türlü şarta hazır olmak için gerekli olandan çok daha fazla gıdayı hazır bulundururdu. fakat yanında hepsini götürmezdi. yani her şeyi istanbul'dan taşımaya başlamazdı. güzergah üzerindeki belli ambarlarda yiyecekler depolanırdı. ayrıca geniş bir orducu esnafı vardı. bunlar sefer boyunca orduyla hareket eder, gerekli ürünleri orduya satardı (açıkçası ben osmanlı savaşlarını hayal ederken esnafın orduyla birlikte sefere gidip ticaret yaptığını hiç duymamış, düşünmemiştim de).

neyse biz devam edelim, şimdi şöyle bir durum var; osmanlı seferde iken konakladıkları kazalarda, şehir merkezlerinde de gıda satın alıyor. nasıl derseniz, orada önceden ayarlanmış mübayaalar (satın alma) ile. yani osmanlının geleceğini duyan şehir halkı pazarlarını önceden kuruyor ve hem osmanlı faydalanıyor hem de oranın halkı.

aynı zamanda bizim cevval akıncılarımız konakladıkları yerlerde ava çıkar, sülün, keklik, balık, geyik gibi avlar ile de gıda ihtiyacını karşılardı.


peki bu askerlerin temel besinleri nelerdi?
öncelikle (bkz: peksimet), ekmek, kurutulmuş et, çorba, haşlanmış et ve bazen de pilavdı.

peki bu koca orduda herkes aynı şeyi mi yiyordu? yok muydu şöyle rütbelisine t-bone az-orta pişmiş 650 gram steak. tabii ki hiyerarşi burada da devreye giriyordu.

eyaletlerden gelen tımarlı sipahiler sığır eti yerken, daha itibarlı kapıkulu askerleri daha lezzetli ve daha pahalı olan koyun etine layıktı. yönetici elite dahil olanlar da hoşaf, kümes hayvanları, sebze ve börek bile yiyorlardı.


peki devletlümüz ne yer, ne içerlerdi?
aslında padişah, saray mutfağını da yanında taşırdı desem herhalde yanlış söylemiş olmam. çünkü padişahın ve vezirlerin mutfağı için seferde her biri kendi alanında uzman yahnici, çorbacı, tatlıcı, kebapçı aşçılar da vardı.

şimdi geldik ekmek konusuna... ekmek çabuk küflendiği için seferden aylar önce güzergâhtaki çeşitli noktalara fırınlar yapılırdı. un ve odun da bu fırınların yanında saklanırdı.

biraz önce peksimetten bahsetmiştik. ben de yine bu yazı vesilesi ile adını çokça duyduğum ama tam olarak bilgi sahibi olmadığım peksimeti biraz araştırdım. çok uzun süre bayatlamadığı için savaş ve kıtlık zamanının yiyeceği diyebiliriz. osmanlı ordusu için o kadar önemli ki bu peksimet, tamamen bu yiyeceği üreten ana tedarik noktaları var. 1768' de osmanlı ordusu ana tedarik merkezlerinden birisi olan isakçı'dan 22,4 ton peksimet talep ediyor mesela.

bu arada şunu da hatırlatayım, askerin moralini arttırmak için de sık sık kurban kesiliyor.


şimdi biraz sayılarla konuşalım
4.murat'ın bağdat seferi, gitmesi ve dönmesiyle 21 ay sürüyor ve ordunun daimi askerleri bu sürede tam olarak 217.279 koyun ve 14 bin ton tahıl tüketiyor.

1683 viyana seferinde ise ordunun günlük et tüketimi 16 bin ton. ekmek tüketimi ise 60 bin somun.

bir de bu et ihtiyacını karşılamak için bir o kadar hayvan ordunun önünden yürüyor, belirli noktalarda da kasaplar ve çobanlar hayvanları kesip ordunun o günlük ihtiyacını karşılıyorlardı. bu hayvanların beslenmesi için de yulaf, arpa ve mısır gerekiyordu. bağdat seferi sırasında hayvanlara ayrılan arpa 40 bin tondu. 90 bin asker ve 40 bin at için yaklaşık 11 bin araba yükü yiyecek ve yem gerekiyordu.

19-22 yaşlarında sağlıklı erkeklerin günlük kalori ihtiyacı normal şartlar altında 2900 kalori. bedensel faaliyetlerinden yüksel olduğu savaş gibi durumlarda ise 4000 kalori alması gereken osmanlı askerleri, devrinde bu ihtiyacı en iyi şekilde karşılanan şanslı ordulardandı. hatta yeniçeriler sefer öncesi ek ödenek alır ve savaşa en iyi şekilde hazırlanmaları sağlanırdı.

şimdi savaşlarda beslenmenin önemini bir örnekle görelim: 1711 prut seferi. osmanlı askerleri çar büyük petro'nun ordularını öyle bir kuşatmıştı ki hücuma gerek kalmadan su ve yemek yokluğundan çar büyük petro'nun askerlerinin teslim olmaları kaçınılmaz hale gelmişti. ve daha savaş başlamadan açlık ve hastalık sebebiyle 5 bin kayıp vermişlerdi.

osmanlı, savaşı sadece meydanlarda görmemiş, bütün ayrıntıları önceden ince ince düşünmüştü. fakat sonra ne oldu ?

sorunlar ve suistimaller hep vardı lakin sistem bir şekilde işliyordu. fakat bu sistem 18. yüzyıl ortalarında tamamen çöktü. tahıl tedariklerini istifleyip fiyatların artmasını beklemek, devlete bozuk mal satmak gibi davranışlar baş göstermişti. cepheye samanla karışık arpa, kumla karışık buğday taşınıyordu. ve diğer tüm sorunlar gibi bu sorun da etkisini her alanda gösterdi...

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019
Osmanlı Devleti'nde Neden Devşirme Sistemi Kullanılıyordu?
Malumunuz olduğu üzere Osmanlı'nın, devlet yapısı içerisinde kullanmak üzere asker ve yönetici yetiştirmede kullandığı bir sistem vardı. Uzun yıllar boyunca bu yöntemin izlenmesinin belli bir sebebi olabilir miydi peki?


platon devlet'in 5. cildinde devleti muhafaza edecek silahlı gücün niteliği hakkında konuşur.

doğal aile kamu yararının düşmanıdır.

çünkü insan her şeyden önce aile ve giderek kendi klanının çıkarlarını gözetecektir.

çin ve roma kültürlerinde hadımlar sistemi vardı. sadece kralına, hükümdara bağlı olan ve bütün hayatı bu krala sabitlenmiş bir alanda geçen bu insanlar efendilerine ölümüne sadıktılar.

abbasiler de türk köleler kullandı. el mutasım türk gençlerinde memlük (kölemenleri) oluşturdu. bu tip bir askeri kast sistemi sadece sultana bağlı durumdaydı. arap toplumunda görülen güçlü nepotizme (akrabadan gelen torpil) karşı bu tedbiri düşündü.


ama devşirme yönteminin en saf biçimini kuşkusuz osmanlı türkleri hayata geçirdi
hıristiyan gençler veya çocuklar özellikle sağlıklı olanları, bir tür yetenek avcısı osmanlı görevlileri tarafında ailelerinden koparılıyordu. bunun ilk sebebi elbette müslüman çocuklarının şer'i olarak köle yapılamamasıdır. elbette bunun islam'da yeri yoktu ama siyaset bir realite olarak uygulamada dinden de üstündü. ailelerinden alınan bu çocuklar istanbul'a getirtilip sıkı bir eğitimden geçiyordu. vezirliğe kadar çıkan bu insanlar eninde sonunda sultanın kölesiydi elbette. bilindiği gibi osmanlı sistemi meritokratikti (bkz: meritokrasi). saraya alınan elit erkeklerin eğitimi haremağaları tarafından iki ila sekiz yıl arasında yapılıyordu. bunların en güzideleri topkapı sarayı'na alınıyordu. kız devşirmeler de buna yakın bir eğitim aşamalarından geçiyordu. neticede bunlar padişah anaları oluyordu.

neden padişahlar türk prenseslerle evlenmedi?
esasında aynı zihni tutum söz konusudur burada... çünkü sultanın alacağı kızın akrabaları sarayın gücüne eş bir aristokratik yapı kuracaktı. bu en baştan engellenmiş oldu. köle sistemi de bu şekilde mutlak sadakat ve mutlak itaat ile kurumsallaştırılmış oldu. machiavelli bile prens'inde övgüyle söz eder bundan.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019
Sevr Antlaşması, Neden En Başından Beri Ölü Doğan Bir Antlaşmaydı?
I. Dünya Savaşı sonrasında İtilâf Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu hükümeti arasında 10 Ağustos 1920'de Sevr banliyösünde imzalanan antlaşma, neyse ki yürürlüğe girmemişti.

nüfuz bölgeleri ile asıl sınırları karıştıranların çok olduğu bir antlaşmadır sevr. 10 ağustos 1920'de imzalanmış antlaşmanın asıl haritası olan bu haritada görüyoruz ki;



1) wilson tarafından belirlenen sınırlarla gereksizce büyütülmüş bir ermenistan.

2) fırat ırmağının doğusunda, ermenistan-fransa ve ingiliz manda bölgeleri-iran tarafından çevrili olan, uygulandığı taktirde musul vilayetinin de dahil edileceği kürt özerk bölgesi (isterlerse 1 sene sonra bağımsız).

3) adana ceyhan'dan başlayıp ağırlıkla düz şekilde gidip iran'da biten osmanlı güney sınırı.

4) sadece akhisar'a kadar uzanan yunanistan izmir'i.

5) askerin bulundurulamayacağı (!) kocaman bir marmara ve istanbul'un dışından başlayan yunan sınırı.

bu antlaşmanın ölü doğacağı baştan belliydi.


gerçekçi sebeplerine gelirsek
1) 1918 mondros ateşkesi ile osmanlı ordusunun silah bırakması gerekirken 1920 ağustos'unda bile ateşkesin yapılamaması. kazım karabekir'in komuta ettiği 15. kolordu dağıtılmamış; aksine ermenilere nazaran çok hazır durumdaydı. ağustos'ta başlayan çatışmalar eylül 20'sinde mustafa kemal'in emriyle kazım karabekir'in taaruzuyla şiddetlenmiş, 15. kolordu yerevan'a yürüme hazırlığı yaparken 18 kasım'da ateşkes yapılmıştı. ateşkesten 11 gün sonra sovyetler saldırıya geçmiş, ermeniler için çok ağır olan gümrü antlaşması (örneğin ordunun sadece 1500 kişiyle sınırlandırılması) yerevan'ın türkler tarafından ele geçmemesi için 2 aralık 1920'de imzalanmış, akabinde 4 aralık'ta yerevan sovyetlere geçmişti.

aynı senaryo bundan tam 21 sene sonra nazi almanya'sının 1 eylül'de saldırdığı polonya'ya sovyetlerin 17 gün sonra saldırıp polonya'yı el bebek gül bebek işgal etmesinde olacaktı.

işgal gerçekleşirken ne sovyetlerin, ne de itilaf devletlerinin protesto etmemesi ilginçtir. ingilizlerin ırak'ta isyan bastırmaya uğraştmaları, çetelerin güneyde fransız kuvvetlerini dar etmesi, italyanların korkak tavırları ve ermenilerin 15. kolorduyu küçümsemesi ermeniler için ağır olmuştur.

2) kürtlere sevr'de otonomi ve 1 sene sonra bağımsız imkanı verilmesine rağmen güneyde fransız kuvvetlerine bağlı ermeni tugayları ve kuzeylerinde intikam almayı bekleyen potansiyel büyük ermenistan yüzünden halihazırda mevcut ve hazır bulunan silahlı aşiretler şubat 1920'de ilk büyük kalkışmayla maraş'ı kurtarır. ardından urfa nisan 1920'de kurtulur. nisan 1920'de antep'te başlayan çatışmalar şubat 1921'de biter.

3) sarpa saracaklarını anlayan itilaf devletleri sevr antlaşmasının revize edilmesi için ocak 1921'de çağrıda bulunur. ankara hükümeti ilkte teklifi reddeder ve savaşmaya devam eder. ankara'nın sonradan konferansa gitmesinin tek sebepi konferansta tanınmaktır.

4) yunanistan saçma sapan bir halt yiyerek işgalde ilerlemeye başlamış ve gereğinden fazla alanı işgal etmişti. her ne kadar yunanistan kuvvetleri daha üstün olsa da ankara hükümetinin kurmayları osmanlı geleneğinden gelen, o zamanlara göre çok iyi yetiştirilmiş bir kadroydu. o kadro ve halkın üstün çabasıyla yunanlılar ters düz edilmiş ve kısa sürede izmir'e varılmıştı.

5) eğer ki ankara hükümeti olmasaydı ve antlaşma uygulansaydı olabilecek senaryolardan biri büyük ermenistan'ın ve kürdistan'ın sovyetler tarafından bizzat ilhaki, belki anadolu ve boğazların da sovyetler tarafından ilhak edilmesidir. bu durumda itilaf devletleri dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan olacaktı. bağımsız bir türkiye, sovyet güdümündeki bir minor asia'dan çok daha mantıklıydı.


genel özet geçecek olursak
2 senedir ateşkese rağmen silah bırakmayan birlikler varken, yunanistan'a bir trakya ile izmir verirken ermenistan'a kocaman doğuyu bırakan vizyonsuz itilaf devletlerinin aymazlığı varken o antlaşma bir şekilde paçavra olacaktı. ankara hükümetinin gerçekçi ve akılcı planlamaları, iç savaştan yeni çıksa da rusya'yı kontrol altına alabilmiş, potansiyel müttefik olunabilecek sovyetlerle önceden diyalog kurarak bir büyük gücün ankara'nın yanına çekilmesiyle bu süreç daha da kısalmış ve daha iyi şartla lozan antlaşması imzalanmıştır. yunan'a atılan mermilerin yarısının sovyetlerden geldiği hesaba katılınca ve kafkaslarda onca sene süren savaş sonrasında bile dengenin iki devlet sayesinde kurulabilmesi, savaş sırasındaki bu dostluğun ne kadar önemli olduğunu kanıtlamaktadır.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Üyelik tarihi: 17 Temmuz 2018
Nereden: Tel'aran'rhiod
Mesajlar: 6.699
Konular: 883
Cinsiyet:Bay
Seslenenler: 664 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 73 Konu(lar)
Alınan Beğeni: 2144
Verilen Beğeni: 1250
Nereden: Tel'aran'rhiod
İlişki Durumu: Yok
Burç: Boga
Takım: Galatasaray
Rep Gücü: 49
Farkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond reputeFarkedmez has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Börü Tonga'nın Otağı
06 Temmuz 2019
95 Yıl Önce Bugün İmzaladığımız Lozan Barış Antlaşması Neden Hezimet Olarak Görülemez?
24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde, TBMM temsilcileriyle Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından, Leman gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace'ta imzalanan ve bugünlerde yeniden gündeme gelen Lozan Antlaşması neden hezimet olarak görülemez?



lozan anlaşmasına "hezimet" diyen kişilerin tarih bilgilerini orta 3 tarih kitapları yerine daha objektif kaynaklardan edinmelerinin zamanı gelmiştir;

buyrun lozan görüşmelerine otururken türkiye'nin durumunu görelim
1) sakarya savaşı'ndan sonra çıkarılan kanunlardan sonra halkın insan ve malzeme gücü afyon bölgesine yığılmış ve bu bölgeden yapılan taarruzla saldırıyı beklemeyen yunan ordusu üçe bölünmüş ve imha edilmiştir, ege bölgesi temizlenmiştir,çanakkale'de ingiliz askerleri ile karşı karşıya gelinmiştir.

2) güney cephesinde fransızlar çekilmiş, musul bölgesinde ingiliz işgaliyle sınır komşusu olunmuştur.


3) istanbul, boğazlar, bütün trakya bölgesi yunan, ingiliz,italyan ve fransız kuvvetlerinin işgali altındadır. yani anadolu'nun son gücü sayesinde yunan askeri yurttan atılmış ve büyük işgal devletleriyle sınır oluşturulmuştur.

bu şartlardan sonra doğru dürüst çatışma bile olmadan yurttaki bütün müttefik kuvvetler çıkarılmış, istanbul geri alınmış, doğu trakya geri alınmış,k aputılasyonlar (ki osmanlı'nın çöküşünün ana nedenlerindendir) kaldırılmış, gayrimüslimlere ve yabancılara tanınmış haklar kaldırılmış, üniter devlet yapısı sağlanmıştır.


şimdi gelelim "hezimet senaryosu"nun yanlışlarına
ayağında çorapları ve elinde sovyetlerin verdiği eski tüfeklerle savaşan birkaç anadolu gencinin musul'a,batı trakya'ya saldırabileceğini düşünmek hangi aklın eseridir. istenen topraklar o günün en kuvvetli devleti ve onun yenilmez ordusu tarafından korunurken o günün en zeki devlet adamlarının bizim dedelerimiz ölmesin diye diplomasiyi kullanmalarını basiretsizlik olarak adlandırmak nasıl bir nankörlüğün sonucudur. yunan adaları dediğimiz adaların o dönemde italya egemenliğinde olduğunu bilmemek cahilliktir, onu geçiyorum, donanması bile olmayan 1922 ordusu için hala "atina'ya, selanik'e yürümediler" diye sayıklamak yayılmacılık değil de nedir?

birinci dünya savaşı boyunca osmanlı ordusunun en büyük kayıplarını verdiği arabistan'ı, ingiliz işgali altındayklen bile hala kendi toprağın olarak görmek, "saldırsaydık 15 dakikada musul'daydık" yalanları ile kendini uyutmak cahilliktir; ingiltere için arabistan'ın önemini şöyle ifade edebiliriz, kanal savaşları sırasında alacakları birkaç metrelik toprak için umutsuz şekilde saldıran türk güçlerini durdurmak için asya kıtasında kullanılan ilk tanklar ingilizler tarafından getirilmiştir ve ingiltere'nin en büyük asker yığınağı arabistan bölgesine yapılmıştır.

atatürk bütün kurtuluş savaşı sırasında ingiltere ile çatışmaya girmekten bilerek ve zekice kaçınmıştır, aslında dünyanın en büyük ordusuna ve donanmasına sahip modern silahlar ile donatılmış bir ülkeye saldırmamak çok büyük bir zekanın eseri olmasa gerek, düşünebilen her insan bu sonuca ulaşacaktır.

son olarak
hala tek taraflı gümrük birliği adı altında türkiyeye kabul ettirilmeye çalışılan kaputılasyonların kaldırılması en büyük zaferdir, türkiye ekonomik bağımsızlığını kazanmıştır.

bu sonuçlara rağmen hala lozan hezimettir diye sayıklayan kahraman türk gençlerini sınırımızdan birkaç yüz kilometre ötede bulunan musul ve kerkük'e davet ediyorum, durum pek değişmedi yine dünyanın en kuvvetli ülkesi tarafından işgal edilmiş durumdalar, buyrun gidin alin musul'u, ne de olsa bir türk dünyaya bedeldir.

To view links or images in signatures your post count must be 0 or greater. You currently have 0 posts.
Konuyu 1 kişi okuyor. (0 üye ve 1 misafir)
 
Seçenekler
Stil




Ticarî amaç gütmeden, maddî bir menfaat elde etmeden internet yayınlarına olanak sağlayan global bir paylaşım ağı olan ForumDenizi, adından ve vasfından da anlaşılabileceği üzere bir forum sitesidir. Forum siteleri, tıpkı sosyal medya ve interaktif sözlükler gibi 5651 sayılı kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının "m" bendine göre Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermekte olan, hizmet ve içerikleri barındıran sistemleri sağlayan veya işleten platformdur.
5651 sayılı kanunun 5. maddesine göre yer sağlayıcı, yer sağladığı içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Başka bir deyişle ForumDenizi üzerinden yapılan yazılı, görsel ya da işitsel paylaşımlardan doğabilecek yasal sorumluluk, mezkur içeriği paylaşan ForumDenizi üyesi gerçek kişilere aittir. İlgili kanunun anılan maddesinin 2. fıkrasında da çok açık bir biçimde öngörüldüğü üzere; yer sağlayıcı, yer sağladığı hukuka aykırı içerikten, ceza sorumluluğu ile ilgili hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunun 8 inci ve 9 uncu maddelerine göre haberdar edilmesi halinde ve teknik olarak imkân bulunduğu ölçüde hukuka aykırı içeriği yayından kaldırmakla yükümlüdür.
Açıklanan hukuki dayanaklar temelinde, hak ihlâli iddiasında bulunan hak sahipleri İLETİŞİM linkinden yer sağlayıcı ForumDenizi yöneticilerine ihtarda bulunarak bahse konu hususu tebliğ etmeleri halinde incelemeler yapılıp, en geç 2 gün içerisinde gerekli işlemler tesis edilecektir.
5101 sayılı yasayla degişik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince ForumDenizi üzerinde telif hakkı bulunan MP3, video vb. eserlerin paylaşımı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hak sahipliği verilmiş olan MÜ-YAP tarafindan yasaklanmış olup, yasal işlem olması halinde, paylaşan kişi ya da kişilerin bilgileri gerekli kuruma verilecektir.